23 Kasım 2012 Cuma

Doğru ve Açık Konuşmak Zor Zanaat

Geçtiğimiz gün bir TV kanalında milletvekillerimizden birinin konuşmasını dinledim. Daha doğrusu dinlemeye çalıştım...

Dün de iş gereği bir eğitime katılmıştım. Aynı şekilde burada da yapılan sunumları, başarı hikayelerini dinlemeye çalıştım. Üstelik sıradan çalışanların değil, birim/departman müdürlerinin, "işinin ehli" diyebileceğimiz kişilerin sunumlarını...

Fakat anladım ki; insan ne kadar dinlemeye istekli olursa olsun, eğer konuşmacı güzel konuşamıyorsa dinleyicide ne konsantrasyon, ne ilgi, ne de heyecan kalıyor. Yok. Gerçekten, mümkün değil dinleyemiyorum :)

Ve tüm bu başarısız sunumlar sırasında düşündüm ki; derdini, isteğini, yapılması gerekeni doğru ve açık bir şekilde ifade edemeyen bir insan her zaman eksik yaşayacak. 

Neden mi?

İnsanın istekleri ve ihtiyaçlarını gerçekleştirebilmesi için çevre ile iletişime geçmesi gerektiğine, daha önceki Gestalt Terapi yazımda değinmiştim. E peki şimdi bir düşünelim... Kendi duygu ve düşüncelerinizi doğru bir şekilde çevrenize iletemezseniz, çevreniz sizin duygu ve düşüncelerinizin farkına nasıl varabilir? Sizin ne istediğinizi, ne düşündüğünüzü net bir şekilde iletebilmeniz, taleplerinizin anlaşılmasının ve gerçekleştirilebilmesinin ilk adımıdır. Ve eğer siz bu ilk adımda sendelerseniz, devamının doğru bir şekilde gelebilmesi zor olacaktır. Bu tıpkı, kendi kendine ağlayan ve konuşamayan bir bebeğin derdini anlamaya çalışmaya benzemez mi?

İster iş hayatında isterseniz de özel hayatınızda olsun; öncelikle ne istediğinizi/düşündüğünüzü bilmek ve daha sonra da bunları doğru ve açık bir şekilde çevrenize iletmek, tüm mutluluk ve başarıların kapısını açacak öncelikli şeylerdir.

O zaman açık bir iletişim için neler yapılmalı? Neler yapılmamalı?

Konuşurken, kendinizden emin misiniz önce bir bunu anlayın. Gerçekten inanmadığınız ve doğru bulmadığınız şeyleri söylemeyin. Sizin inanmadığınız bir şeye başka biri neden inansın ki?

Konuşma yapacağınız kişi veya ortama göre; giriş yaparken kendinizi uygun bir şekilde mutlaka tanıtın. Örneğin; eğer size ciddi bir kalp rahatsızlığı ile gelen bir hastanız varsa ve siz de bu alanda ün yapmış bir kardiyologsanız; kendinizi "Ben doktor Ali" diye mi tanıtmanız daha uygun olur, yoksa "Ben Prof. Dr. Ali Diler, uzmanlığım kardiyoloji" mi demeniz daha uygun olur? Kendinizi uygun şekilde tanıtma konusu, mutlaka iş hayatınızda olmak zorunda da değildir. Örneğin bir konudaki fikirlerinizi beyan ederken de bu konu ile olan ilişkinizi öncesinde açıklamanız, konu hakkında hiç fikri olmadan konuşan biri gibi anlaşılmanızı engelleyecektir. Bu şekilde iletişim halinde olduğunuz kişi, size daha güvenle yaklaşabilecektir.

Konuşurken lütfen, aynı şeyleri tekrarlama huyunuzu bırakın. Çok haklı, çok sinirli, çok doğru bile olsanız aynı cümleyi araya birkaç farklı kelime serpiştirerek, biraz formatını değiştirerek 2-3 kere üst üste yenilemek karşınızdakini daha da gerecek ve konudan uzaklaşmasına sebep olacaktır. Örneğin; geçen gün izlediğim milletvekili tam olarak bu hatayı yapıyordu. Aynı şeyi, evirip çevirip, araya 2 yeni kelime ekleyip, hiç yoksa 4 kere söyledi. Ee bu sefer ben içimden ne dedim? "Bu adamın söyleyecek başka sözü yok herhalde, bir bunu öğrenmiş, aynı şeyi tekrarlayıp duruyor."...

En rahatsız olduğum diğer bir konu da "ıııııghhhhh"lar, "hani"ler, "işte"ler. Örneğin dün katıldığım sunumdaki bir konuşmacı tam olarak şu şekilde konuştu: "Ben işte XYZ Bankasında çalışıyorum. Banka'da 3.500 çalışan ve işte yaklaşık olarak 1.200 ATM'miz olduğu söyleniyor. Ama tabi işte çalışıyoruz, bu yıl 10-12 şube daha açıcaz." Gerçekten tam bir skandaldı :) Söyleniyor ne demek? Tam olarak bilmiyorsunuz herhalde... Neden ısrarla her cümlenin içine 1-2 "işte" sıkıştırıyorsunuz? Siz bir uzman olarak oraya konuşmaya gelmişsiniz, neden hangi bölümde çalıştığınızı ve ünvanınızı bizimle paylaşmıyorsunuz?

Aynı şekilde bir başka konuşmacı da sürekli olarak konuşurken "ıggghhhhh"ladı. Hatta yanımdaki dinleyici, sunumun yarısında dışarı çıktı ve geri geldiğinde benim hala oturduğumu görünce "Siz nasıl dayandınız, bu ne böyle ıghhh ıghhh" dedi :) Tabii ona blogum için gözlem yaptığımı söyleyemedim, ama gerçekten komikti.

Ve son olarak da; Türkçe yapılan bir sunum var önümüzde. İngilizce kelimeler kullanılmıyor. Sunum tamamen Türkçe. Bir sayfasında "BT çalışanları ...." yazıyor, ama okuyucu onu anlatırken "bi-ti çalışanları" olarak telaffuz ediyor. Neden? BT (Bilgi Teknolojileri) İngilizce kökenli mi? Hayır değil. İngilizce bir teknik terim mi? Hayır, değil. Ama tabii konuşmacı aralara İngilizce kelimeler sıkıştırınca daha havalı durduğunu zannediyor olabilir. Oysa ki çok yanılıyor. Mümkün olduğunca duru, herkesin anlayabileceği, çok fazla jargon içermeyen konuşmalar çok daha fazla kişi tarafından anlaşılabilecek, konuyu anlayabilen dinleyici de konuşmadan zevk alabilecektir.

Bence biri ile konuşurken veya bir sunum yaparken, günlük hayatta birilerine bir şeyler anlatmaya çalışırken, kendimizi bir de onun oturduğu koltukta oturtmalı ve dinleyicinin gözünden bakabilmeliyiz. Daha zengin kelimeler kullanarak duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade edebilmeliyiz. Bunun için gerekirse vakit buldukça pratik de yapabilirsiniz. Örneğin daha önce katıldığım bir çalışmada; "Kelime ile ifade edebileceğiniz hisleriniz nelerdir?" diye sorulmuştu. Kendi kendime biraz düşündüm ve ilk başta yalnızca 3 his yazabilmiştim ve resmen tıkanıp kalmıştım. Oysa ki insanın yalnızca 3 his üzerinden hayatını sürdürebilmesi çok da normal olmasa gerekti. Ve daha sonra acaba "his" kategorisine neler giriyor diye bir hayli düşünmem gerekti ve ancak bu şekilde listemi çoğaltabildim :) O yüzden kendi kendinize hitap, konuşma, yazma pratikleri yapmaya çalışabilirsiniz.


Çünkü konuşurken yalnızca söyledikleriniz değil, nasıl söylediğiniz, mimikleriniz ve el hareketleriniz de önemli... Örnek olarak Barack Obama'nın şu iki farklı duruşuna bakabiliriz. Hangi duruşun daha etkileyici olduğu aşikar.




Ben daha önce sıklıkla röportaj vermeye başlayan bir arkadaşımla, örnek bir röportaj yapıp, konuşmamızı video'ya kaydetmiştim. Daha sonra arkadaşım konuşmasını dinleyip, kendini izlediğinde "bu ne ya böyle, çok kötü konuşmuşum" demişti. Bir çok hatasını, yaptığı yanlış mimikleri fark etme fırsatı olmuştu. Sizler de ister ayna karşısında, isterseniz de fikirlerini samimi bulduğunuz bir arkadaşınızla video üzerinden bu tarz bir çalışma yapabilirsiniz :)

Evet, bu sefer ki yazım fazlaca iş hayatı üzerinden örnekler ile gelişti ancak bir başka sefere de daha duygusal ve günlük konuşma dilinden örneklerle gelmeye çalışacağım... Son olarak hepinize ilham verebilecek, güzel bir söz ile yazımı bitirmek istiyorum...






Konuşmadan önce düşünün... 

Doğru mu?
Faydalı mı?
İlham verici mi?
Gerekli mi?
Kibar bir üslubunuz var mı? 

Hiç yorum yok: