22 Aralık 2011 Perşembe

Yoga Yapmak İsteyen??!

Geçtiğimiz hafta Es Yoga Galata’nın kurucusu ve aynı zamanda da hocası olan Beril Yardımcı ile Yoga üzerine çok keyifli bir röportaj yaptım. Bu arada yanlızca röportaj yapmakla kalmadım, aynı zamanda da yeni açtığı yoga stüdyosunu gezme ve Cumartesi sabahı verdiği ”esnek cumartesi” dersine katılma imkanımım oldu. Röportajımıza geçmeden önce sizlerle yoga seansımız ve Es Yoga Galata hakkında edindiğim izlenimlerimi paylaşmak istiyorum…


1) Yoga kesinlikle kendinizi iyi hissetmeniz, vücudunuzu tanımanız ve kendinizle tanışmanız için muhteşem bir spor, deneyim, keşif… Bir çok farklı boyutu olduğu için, açıkcası ben tek bir tanımlamaya sığdıramadım.

2) Es Yoga Galata tam anlamıyla butik bir yoga stüdyosu. Alışılagelmiş, spor salonu mantığı ile işletilen stüdyolardan çok farklı. Oryantalist bir havası var. Galata Kuledibinde, tarihi bir taş bina da bulunan Es Yoga Galata’da insan kendini hem evinde gibi hissedebiliyor, hem de sıcak ve samimi ortamında huzur bulabiliyor.

3) Yeni açıldığı için henüz dersler tıklım tıkış bir şekilde geçmiyor. Benim için spor salonu, pilates stüdyosu yada yoga stüdyosu fark etmez, nereye gidersem gideyim en önemli faktörlerden biri; makul bir kalabalık içerisinde sporumu yapabilmek ve konsantrasyonu sağlayabilmektir. Ancak özellikle yoğun nüfusu ile dikkat çeken İstanbul’da bu tarz nezih ve sakin mekanları bulabilmek bu kadar zorken, Es Yoga Galata benim gibi düşünen bir çok kişi için biçilmiş bir kaftan diye düşünüyorum.

4) Güler yüzlü hocaları ise yogaya karşı önyargısı olanlar için birebir.

Şimdi gelelim Beril Yardımcı ile yaptığımız röportaja…

Merve: Siz yoga’yı nasıl tanımlıyorsunuz, sizce yoga felsefesi nedir? (spor mudur, yaşam şekli midir, nedir?)

Beril Yardımcı: Sanırım yaşam şekli cevabını bekliyorsunuz Ben yogayı bir deneyim okyanusu olarak tanımlıyorum. Bir okyanus neleri kapsayabilir? İnsanın değerleriyle, prensipleriyle, bedeniyle, nefesiyle, zihniyle, tüm hisleriyle, düşünceleriyle, içindeki sessizlikle… -içinde her ne varsa onunla- kurduğu ilişkiyi kapsayan bir okyanus…

Yoga felsefesi, insanın kendi bilinci üzerinde çalışabileceği yolları tarif eder. İnsanın kendiyle temasta kalmasını, kendi içinde yol almasını, çokluğun ardındaki bire dokunmasını destekleyen bir yoldur. Bugün yogada fiziksel duruşlara odaklanılması; toplumun, öğretenlerin ve öğrenenlerin bilinç düzeyi ile ilgili bir durumdur.

M: Yoga’nın hem fiziksel hem de ruhsal ne gibi faydaları vardır?

B.Y: Bilinç düzeyi olarak, bedenimize yabancılaştığımız, kendimizi zihnimizle tanımlamaya meyil ettiğimiz bir dönemdeyiz. Yoga tam da bu noktada bedenle bir yakınlaşma, bir buluşma fırsatı sunar. Farkındalıkla yapılan duruş ve nefes çalışmaları (asana ve pranayama) insanın kendi bedenine temas etmesine olanak sağlar. Bu temas, ruhsal anlamda da yorumlanabilir: İnsan, bedeni ve nefesi üzerinden varlığını, canlılığını, enerjisini, kendi üzerindeki denetim becerisini hissedebilir. Zihin oradan oraya atlayan bir maymunsa, beden ve nefes bir çapa gibidir, insanın kendi içinde kök salmasını sağlar. Bu yolun ruhsal anlamda acılardan özgürleşmeye kadar götüreceğine inanılır. Farkında bir ruh, acılarının da tohumlarını atmaz çünkü.

Fiziksel olarak faydaları: … esnemek, güçlenmek, rahatlamak, hastalıklardan korunmak, hastalıkların tedavisini desteklemek veya tedavi etmek, gençleşmek, güzelleşmek:)…saymakla bitmez.

M: Yoga kimileri tarafından yanlızca fiziksel hareketlerden oluşan bir spor dalı gibi algılanabiliyor. Bu kapsamda yoga ile ilgilenenlere, ruhsal derinliğe inebilmeleri için ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

B.Y: Bu bence niyetle ilgili bir konu. İnsan bir kitabı niye okur, bir ilişkide niye var olur, hayatında nasıl anlamlar yaratır?

Yogayla kurduğu ilişki, insanın kendi hayatıyla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Kendi içinde derinleşmek, kendini daha iyi tanımak ve daha iyi bir insan olmak isteyen kişi yogadan çok faydalanabilir. Daha fit olmak isteyen kişi de yogadan faydalanabilir. Boyun ağrısını gidermek isteyen kişi de… Boyut boyut her şey.

Ben yoganın her bilinç seviyesine cevap verebilmesini seviyorum, zamanı geldiğinde insan zaten daha derine iner. Yakılan tütsüler ve mumların ötesine geçer.

M: Yoga yaparken ne gibi kıyafetler giyilmesini önerirsiniz?

B.Y: İçinde rahatça hareket edilen ve hava alan kıyafetler… Renk konusunda da insanın kendini rahat bırakmasının, hissine göre zaman zaman canlı renkleri, zaman zaman da koyu renkleri tercih edecek özgürlüğü hissetmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan, hiç giymediği renklerle yoga esnasında bağ kurabilir. Bu aynı zamanda yeni bir temas alanı yaratabilir. Daha geleneksel olarak, Hindistan’da dar ve açık kıyafetler giyilmez. Diğer insanların dikkatinin dağılmaması ve hatta insanın kendi dikkatinin biçime odaklanmaması açısından ben bunu da anlamlı buluyorum.

M: Konsantrasyonu daha iyi sağlayabilmek için yoga yapılacak mekanın ne gibi özellikleri olmasını tavsiye edersiniz?

B.Y: Bu soru beni dağlarda katıldığım inzivalara götürdü. Koşulların konsantrasyona çok uygun olması, konsantre olabileceğimiz anlamına gelse keşke:)
Ama insanın konsantre olamadığını fark etmesi için bile, uygun bir zemin hazırlamak çok önemli. Mekanın temiz olması, gürültülü olmaması, çok soğuk, çok sıcak olmaması gibi faktörler düşünülebilir. Konsantrasyon insanın dikkatini bir noktada toplaması ise, o dikkati dağıtabilecek uyaranların azalması çok önemli. Eğer insan kendi evinde uygulama yapacaksa, sadece çalışmasına özgü bir alan yaratması konsantrasyonu destekler.

M: Bildiğim kadarıyla bir Hindistan deneyiminiz olmuş. Bizlere biraz bundan bahsedebilir misiniz? Bu deneyim sonrasında kendinizde ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?

B.Y: Uzun süredir yoga yapıyordum, ancak içimde bu konuda bir merak ve özlem, yoğun bir derinleşme arzusu vardı, onu takip ettim. Hindistan’a, tamamen yogaya odaklanmak için gittim. Orada 200 saatlik Yoga Hocalığı eğitimine katıldım ve sonra bir Yogiyle bire bir çalışma fırsatı buldum. İçinde bulunduğum hayatın ritminden, ilişkilerinden ve gerçekliğinden kopmak, orada sadece kendimle kalmak, kendimi yeni bir deneyime açmak benim için çok önemliydi. Genişliğini sezdim, çok başında olduğumu gördüm.

M: Bu soruyu kulaktan dolma bilgilerime dayanarak soruyorum Bildiğim kadarıyla yoga felsefesinde bir de belirli bir süre “konuşmama orucu” tutma gibi bir faaliyet de olabiliyor. Bu konuda bizi biraz bilgilendirebilir misiniz? Eğer sizin de bu şekilde bir deneyiminiz olduysa, bunun nasıl bir yolculuk olduğundan bahsedebilir misiniz?

B.Y: Buna kısaca inziva diyebiliriz. Sadece konuşmama orucu değil, okumanın, yazmanın, müzik dinlemenin, yemenin, hatta bakışların orucudur inziva. İnsanın dikkatini dış uyaranlardan çekip, tamamen içine döndürmeyi denemesidir. Bu gündelik bilincin ötesine geçmeyi, insanın kendiyle farklı bir buluşma yaşamasını, kendine şahitlik etmesini mümkün kılar.
Uyanmak, duşa girmek, suyun tene değdiği ilk an, yemeğin kokusunu almak, sabırsızlanmak, öksüren bir katılımcıya sinirlenmek… gibi en sıradan görünen ve gündelik hayatta fark etmeden akıp giden anların daha farkında olmaktır inziva. 1,5 saatlik yoga çalışması da bir inzivadır. İnziva için en uzak dağlara gitmeye gerek yoktur, DURMAK yeterlidir.
Çok farklı külltürlerde çok farklı inziva biçimleri mevcuttur. Benim anlattığım farkındalık odaklı inziva: Düşünceler bin kez oradan oraya dolansa, bin kez geri getirmektir o ana.

M: Son günlerde özellikle kadınlar arasında Pilates ve Yoga merakı hat saffada. Ancak bazen anlam kargaşası yaşanabiliyor. Pilates ile yoganın birbirlerinden ne gibi farkları vardır?

B.Y: Kıyaslamak ikisine de haksızlık olur diye düşünüyorum. Farklı ihtiyaçlara farklı boyutlarda yanıt veriyorlar çünkü.

Fiziksel anlamda, Pilates yapan tanıdıklarımdan vücudun derin dokularını çalıştırdıklarını ve yoganın bedensel duruşlarını daha rahat yaptıklarını duyuyorum.

M: Yoga ile ilgilenen ve bu alanda profesyonelleşmek isteyenlere tavsiye edeceğiniz okullar var mıdır? (yurtiçi ve yurtdışında da olabilir.

B.Y: ‘Profesyonelleşme’yi daha derinleşmek olarak tanımlarsam, ben bu alanda usta-çırak ilişkisinin önemine inanıyorum. Kişinin samimi bir şekilde niyet etmesini ve bu yolda karşısına çıkan yollarda kendini dinleyerek, deneyimine odaklanarak sezgisel bir şekilde ilerlemesini önemli buluyorum. Günümüzde o kadar çok yoga çeşidi, o kadar fazla yol görünür oldu ki. Basitliği ve sadeliği korumak, bu alanda da zor.

Beril Yardımcı'ya hem verdiği ders, hem de röportajımız için çok çok teşekkür ediyorum.

Yoga ve yoga dersleri hakkında merak ettiğiniz her türlü soru için ise Beril'e, esyogagalata@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Namaste :)

18 Aralık 2011 Pazar

Yılbaşında Ne Hediye Alsam Diye Düşünenlere

Birçok erkek için yılbaşında, sevgiliye hediye alma süreci biraz sancılı geçer. Concept yılbaşı olsa da, hemen hemen hiç bir kadın yılbaşında noel babalı bir hediye almayı tercih etmez, bundan emin olabilirsiniz :)

Durum böyle olunca, ben de hem cinslerimiz için önerlerde bulunmak ve sizlere farklı birkaç yüzük modeli sunmak istedim...

Önerilerimin daha ziyade 18-30 yaş arası kadınların ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Daha üst yaş grubundaki kadınlara hediye almayı planlayan beylere ise kuyumcuları gezmelerini tavsiye ediyorum :)

İşte sizler için birkaç yüzük önerisi:

Alex and Chloe ring

Alex and Chloe ring (see more crystal jewelry)





Ring

Ring (see more heart jewelry)

Dorothy Perkins ring

Dorothy Perkins ring (see more pearl jewelry)





ASOS ring

ASOS ring (see more chunky rings)

Marco Bicego ring

Marco Bicego ring (see more south sea pearl rings)

Nerede Bulurum?

Bu tarz yüzükleri rahatlıkla; Accessorize , Claire's, Yargıcı gibi mağazalarda bulabilirsiniz.

Hepinize şimdiden keyifli yıllar :)

21 Kasım 2011 Pazartesi

Moda'ya Farklı Bir Bakış

..."Moda. İnsanlar ne düşünüyor olabilirler? Modanın mevsime göre değişen bir şey olduğunu mu sanıyorlar? Dünyanın dört bir yanından gerçekten de giysileri, mücevherleri ve ayakkabı koleksiyonlarıyla gösteriş yapmak için mi geldiler? Anlamıyorlar "moda" aslında, "Ben sizin dünyanızdanım. Sizin ordunuzla aynı üniformayı giyiyorum, onun için beni vurmayın." demenin bir biçimidir.

Erkekler ve kadınlardan oluşan toplulukların mağaralarda ilk kez birlikte yaşamaya başladıklarından bu yana, moda herkesin, hatta tümden yabancıların bile anlayabildiği tek dil olmuştur. "Aynı biçimde giyiniyoruz. Ben sizin kabilenizdenim. Haydi, varlığımızı sürdürebilmek için güçsüzlerin üstüne çullanalım."

Ama bazıları "modanın" herşey olduğuna inanırlar. Zenginlere özgü kabileye üyeliklerini sürüdürebilmek için altı ayda bir ufacık bir ayrıntıyı değiştirmek uğruna bir servet harcarlar. Bilgi teknolojisi sanayisinin milyarderlerinin plastik saatler takıp eski püskü blucinler giydikleri Silikon Vadisi'ne gitseler, dünyanın değiştiğini anlayacaklardır; orada artık herkes aynı toplumsal sınıftanmış gibi görünüyor; artık hiç kimse bir elmasın büyüklüğünü, bir kravatın ya da deri çantanın markasını umursamıyor. Aslında dünyanın bu yöresinde kravatlar ve deri çantalardan eser yok; oysa düşüşte olsa da bir bakıma daha güçlü bir çarkı döndüren ve masumları hala haute couture giysilere, zümrüt gerdanlıklara ve dev limuzinlere inandırmayı başaran Hollywood hemen yanı başında. Ve tüm dergilerde hala bunlar yer aldığna göre, reklamları, işe yaramaz nesnelerin piyasaya sürülmesini, tümden gereksiz yeni akımların icat edilmesini ve farklı markaların hepsi de birbirine benzeyen yüz kremlerinin üretilmesini kapsayan milyarlarca dolarlık bir sanayiyi yok etmeye kim göze alabilir ki?"...

Bu satırlar Paulo Coelho'nun Kazanan Yanlızdır kitabından alıntıdır.

İçinizden 'Bu da yapılır mı canım, moda ve güzellik blogunda modayı yerden yere vuruyor' diye düşünmeyin. Çünkü aslında söyleyeceklerim tam olarak bunlar değil. Aslında yazının beni en çok etkileyen ve değinmek istediğim bölümü; yazarın Silikon Vadisi ile ilgili yaptığı tespitleri oldu...

Ailevi sebeplerden dolayı aksatmadan her yıl San Francisco ve Silikon Vadisi civarına tatile gidiyorum. Ve her gittiğimde bakış açım biraz daha değişiyor. Resmen afallayıp, Türkiye'ye geri dönüyorum.

Neden mi?

Çünkü orada markette pijaması ile alışveriş yapan bir milyarder görebilme ihtimaliniz gayet yüksek. Organik kıyafet giyeceğim diye, Türkiye'de inanın bana üzerine para verseniz giymeyeceğiniz kıyafetleri seve seve giyen insanlar var. En güzel restoranlara düz beyaz tshirtü ve parmak arası terliği ile yemeğe gelen çiftler var. Günlük hayatta insanlar ya üniversitelerinin yada çalıştıkları şirketlerin t-shirt veya sweatshirtlerini giyiyorlar. Giyinmek için ayna karşısında dakikalarını kaybetmedikleri o kadar açık ki. Kimsenin de kimseye, 'ııyyy şuna bak, ne giymiş' dediği yok. Ya da giydiği kıyafetler ile kendini ispatlama çabası yok diyelim.

Bu durum tabi iyi mi kötü mü bilemiyorum ama insanı düşündürdüğüne eminim.

Aslında bu da bir moda ve kendini ifade etme tarzı değil midir? Mesela Steve Jobs sizce yarım boğazlı kazağı ile bir imaj yaratmak istemedi mi? Koskoca Steve Jobs'ın egosu çok düşüktü de, ondan mı o kadar basit giyiniyordu yani? Tabiki de hayır. Hepsi bir stil ve tarz yaratma meselesi. Mesela kimi insanların bilerek ve kasten giyimlerine özen göstermeyi tercih etmediklerine çok çok eminim. Veya daha ulaşılabilir ve çevresindeki insanlara yakın olabilmek için, sade giyinmeye özen gösterenler de vardır...

Peki ya sizler hayatınızda modaya ne kadar düşkünsünüz? Hiç önemsemez misiniz yoksa bağımlısı mısınız? Gelirinizin ne kadarını kıyafetlere, makyaj malzemelerine, kısacası görünüşünüze harcıyorsunuz? Herhangi bir ürün alırken güzelliğinize mi yoksa sağlığınıza mı dikkat ediyorsunuz? Giydiğiniz kıyafetlerin organik olup olmadığını hiç kafanıza takıyor musunuz? Kıyafetine sizin kadar önem vermeyen, çok basit giyinmeyi seven bir sevgiliniz olmasına tahammül edebilir miydiniz?

9 Ekim 2011 Pazar

Pazar Sohbeti - Hamilelik Hakkında Merak Ettikleriniz

İstanbul'da bu hafta yağmurlu bir Pazar günü var. Ben de; bu güzel sonbahar gününe yakışacak, sıcak bir sohbet ile karşınızdayım...

Geçtiğimiz haftalarda, ofisimize müjdeli bir haber geldi, ve Melis'imizin hamile olduğunu öğrendik. Dolayısıyla kendi aramızda sıklıkla; hamilelik, annelik duyguları, hamilelik sırasında dikkat edilmesi gereken konular hakkında konuşur olmaya başlamıştık.

Durum böyle olunca, bu kadar duygu ve bilgiyi ben de bir sohbet ile, siz okuyucularımla paylaşmak istedim. İşte siz kadınlarınmodası okuyucuları için, Melis ile yaptığımız keyifli sohbetin can alıcı noktaları:




Merve: Meliscim, bildiğim kadarıyla tam 3,5 aylık hamilesin. En merak ettiğim şeylerden biri hamileliğini öğrendiğin zaman kendini nasıl hissettiğin? Mesela eşine bu müjdeli haberi nasıl verdin?

Melis: Aslında, şu an 16. haftadayım, yani 4 ay oldu :). İlk öğrendiğimde inanılmaz heyecanlandım. Minicik bir kese karnında ve sadece sana ait bir canlı. Seninle beraber büyüyor. Eminim tüm anne adayları da benim gibi hissetmiştir. Haberi öğrendiğimde eşimle birlikte değildik. Aslında biz de şüpheleniyorduk ve emin olmak için doktora gitmiştim. Bunları kendisi de biliyordu. Haberi aldığımda yanımda olmadığı için telefonda söylemiştim ona.

Merve: Benim bildiğim kadarıyla ilk 3 ay boyunca haberi kimse ile paylaşmamak gerekiyormuş. Bazıları nazardan, bazıları da başka sebeplerden dolayı böyle düşünüyor sanırım. Sen de bu kurala uyanlardan mısın, yoksa baklayı ıslatamayıp herkese yayanlardan mı ?

Melis: İlk 3 ay çok fazla kişiye söylemedim, hatta yeni yeni söylüyorum diyebilirim :) İlk 12 hafta riskli olabileceğinden söylemekten kaçınmak gerekiyor bence de, ne kadar çok kişi bilirse, negatif bir durum olduğunda da o kadar çok kişinin tepkisi ve sorularıyla karşı karşıya kalıyorsun. O yüzden bence saklayabilmek daha doğru.

Merve: Duygusal anlamda hamilelik sonrasında duygu ve düşüncelerinde değişimler oldu mu peki? Mesela çocuklara veya insanlara bakış açın da eskisine göre bir farklılık var mı?

Melis: Ben zaten normalde de duygusal ve hassas bir yapıya sahibim, ama hamilelikle birlikte kesinlikle daha duygusal oluyorsun. Çocuklara daha farklı bakıyorsun, daha olgun oluyorsun.

Merve: Benim özellikle merak ettiğim konulardan birisi de; hamilelik yaşamını iş hayatı ile birlikte nasıl yönettiğin üzerine. Özellikle günümüzde çalışan bayanlara, hamilelik üzerine verebileceğin önerilerin var mı? Nelere dikkat etmeliler, veya neleri yapmamalılar?

Melis: Kendi adıma iş konumumdan dolayı çok ağır şartlarda çalışmadığım için şanslı sayılırım. Yine de insanın bünyesi tamamen değiştiği için normal zamanlardan daha çok yorulabiliyor. Uyku düzenine dikkat etmek ve iyi beslenmek önemli bu aşamada. Özellikle öğle yemeklerinde hafif yemek gerekiyor. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim ki; öğleden sonra inanılmaz uykunuz geliyor. Eğer bir de öğlen de yemeği fazla kaçırmışsanız çok fena :)




Merve: Bildiğim kadarıyla çok titiz bir doktora gidiyorsun. Doktorundan yemek ve egzersiz konularında aldığın, ve okuyucularımızla paylaşmak istediğin önerilerin var mı?

Melis: Doktorum gerçekten çok titiz ve tecrübeli. Kendisine çok güveniyorum. Bu dönemde doktor gerçekten çok önemli. Memnun olunmadığı takdirde hemen değiştirilmesini herkese öneriyorum. Doktorum ilk randevumuzda, bana neler yemem gerektiği konusunda detaylı bilgiler verdi. Ben de o doğrultuda hareket etmeye çalışıyorum. Hamileler için en iyi egzersiz yürüyüş ve hamile yogası. Ben henüz başlamadım ama önümüzdeki aylarda başlamayı düşünüyorum, doğuma da faydası oluyormuş.

Merve: Hamile giyimi büyük bir pazar ve tüm hamile bayanlar ister istemez fiziksel değişimler sonucu bu pazarın içine girmek zorunda kalıyorlar :) Senin giyim zevkini az çok biliyorum, ve ben de beğeniyorum. Bu açıdan hamile bayanlara, giyim konusunda önerebileceğin markalar ve modeller var mı? Sen nerelerden alışveriş yapmayı tercih ediyorsun?

Melis: Hamile kıyafeti bulmak biraz zor gerçekten. Çok fazla marka yok ne yazık ki. Ama ben birkaç parça kıyafetimi GEBE’den aldım ve memnun kaldım. Pantolonları hamile mağazalarından almak önemli çünkü; belinizi sıkmaması, rahat olması v.b. konular gün içindeki yaşam kalitenizi gerçekten etkiliyor. Üst giyimde ise hamile kıyafetleri yerine bir beden büyük tunikler, ya da dökümlü bluzlar almayı tercih ediyorum.

Merve: Hamileliğin sırasında eşinin de sana çok büyük destek olduğunu biliyorum. Bu konuda sence özellikle erkeklere düşen ne gibi önemli görevler var?

Melis: Gerçekten en önemli görev bu aşamada hep onlara düşüyor aslında. Kadın gerek fiziksel, gerek ruhsal açıdan bambaşka bir dönem yaşıyor. Dolayısıyla kocaların eşlerine her anlamda destek olmaları gerektiğine inanıyorum. Normal zamanlarına göre daha anlayışlı olmalılar. Biliyorsunuz ki; kilo almak kadınların en büyük problemlerinden biri. Mesela hamile kadınlara kilo konusuyla ilgili en ufak bir espri yapmak bile büyük üzüntü verebiliyor. Bu gibi durumlardan kaçınmalılar ve iltifat etmeliler. Ev işlerinde yardımcı olabilirler. Yani erkekler de en az 9 ay kaprislerini bir kenara bırakıp sadece eşlerine odaklanmalı ve onun ağzında çıkan her cümleyi eskisinden daha fazla önemsemeliler diye düşünüyorum ben.

Merve: Ben açıkçası ülkemizde daha henüz kendini keşfedememiş insanların, fikir sahibi olmadan; körü körüne çocuk yapabildiğini düşünüyorum. Ne yazık ki ülkemizde birçok çiftin, genellikle çocuk yapmanın sorumluluğu ve ciddiyetini düşünmekten ziyade, çocuğu bir neşe aracı olarak düşünerek hamile kaldıklarını hissediyorum. Senin bu konuda ki düşüncelerin neler? Sence çiftler ne gibi koşulları (ruhsal, maddi ve manevi olarak) sağladıktan sonra çocuk yapmaya karar vermeliler?

Melis: Evet ne yazık ki küçük yaşta, tecrübe ve sorumluluk sahibi olmadan dünyaya gelmiş ve ziyan olan birçok çocuk var. Herkesin olgunlaşma yaşı farklıdır tabi, ama en azından ailede bir kişinin düzenli bir işi olmalı. Çünkü çocuk yetiştirmenin manevi boyutu olduğu kadar maddi bir boyutu da var. Hamilelik boyunca her ay kontrole gitmek, bir sürü tahlil yaptırmak, yediğine içtiğine dikkat etmek bile önemli ve maddiyat gerektiren şeyler. Bu yüzden sadece 9 ay değil, hayatınız boyunca bir insanın her türlü sorumluluğunu kabul edebilme bilincinde olmanız gerekiyor. Çocuklar yorulduğunuzda, sıkıldığınızda, bakamadığınızda değiştirebileceğiniz varlıklar değiller. O yüzden bence, çocuk yapmayı karı-koca da, yani her iki taraf da gerçekten istemeli. Ve tabii sorumluluk almaya kendilerini hazır hissettiklerinde, ancak bunu gerçekleştirmeleri gerekir diye düşünüyorum.

Merve: Meliscim, son olarak eklemek istediğin birşeyler var mı peki?

Melis: Allah herkese gerçekten istedikleri zaman hayırlı evlatlar versin. Bu tarif edilebilir bir duygu değil, her kadının yaşamasını yürekten isterim.

- Melis'cim, çok güzel bir anne olmanın yanısıra, röportaj teklifimi kırmadığın ve tüm samimiyetinle kendini bizlere açtığın için ayrıca çok teşekkür ediyorum!

Editörün notu: Sohbetimiz sırasında Melis, hamileler için egzersiz olarak Hamile Yogasını önermişti. İlgilenen okuyucularımız varsa; sizlere kendimin de gittiği Cihangir Yoga'yı tavsiye edebilirim. Cumartesi günleri burada da Hamile Yogası dersleri oluyor. Tabii ben şu güne kadar bu derslere hiç katılmadım :) Ama ilerleyen günlerde sizlere bu konudaki görüşlerimi aktarabilmek için 1 kereliğine de olsa katılmayı düşünüyorum.






Gene de yorumlarımdan önce, hamile yogası ile ilgilenenler http://www.cihangiryoga.com/ adresinden daha detaylı bilgilere ulaşabilir.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Son ayların en güncel ofis konusu; Şişen Ayaklar


Son ayların en güncel ofis konusu; Şişen Ayaklar oldu. Çünkü çalışan kadınların özellikle yaz aylarında en muzdarip olduğu sorunlardan biri; ayak şişmesi.

Birçok kişiden, farklı tezler duydum. Sıcak havada ayaklar şişer, adet döneminde ayaklar şişer, dolaşım bozukluklarında ayaklar şişer, çok hareketsiz kalırsan ayaklar şişer, fazla tuzlu yersen ayaklar şişer...

Peki ayaklarımızın şişmesini engellemek, veya en aza dindirmek için neler yapmalıyız?

İşte uzmanlardan bazı öneriler:

- Rahat, dar olmayan ve mümkün olduğunca az topuğa sahip ayakkabı giymeye özen gösterin.

- Eğer işiniz masa başında ise, gün içinde en azından 3-5 kere 5'er dakikalık egzersizi ihmal etmeyin. Egzersizden kastımız, birkaç dakikalık yürüyüş, ayak bileklerini dairesel hareketlerle çevirme, ayaklarınızı bileğinizden öne ve arkaya oynatma gibi küçük hareketler olabilir.

- Yeme düzeninize çok dikkat edin. Fazla tuzlu yememeye özen gösterin, çünkü tuz vücudumuzun su tutmasına sebep oluyor. Vücudun tuttuğu su, sürekli oturarak çalışıldığında ayaklara doğru iniyor.

- Genellikle ayak şişmesi, kan dolaşımı bozukluğunun da göstergesi olabiliyor. Bu yüzden, dolaşımınızı açık tutmak için, dar pantolon veya dar çorap gibi bacaklarınızı sıkacak kıyafetler giymekten mümkün olduğunca kaçının.

- Eğer ayaklarınızın şişliği sizi çok rahatsız ediyorsa, o zaman soğuk su ile bacaklarınıza ufak bir duş aldırıp, bacaklarınızı kalp seviyenizin üstünde olacak şekilde (duvara, masaya vs.) dikin. Fırsatınız varsa yavaş ovalama hareketleri ile masaj da yapabilirsiniz.

Ama en önemlisi de, sağlığınızın herşeyden daha önemli olduğunu unutmayın, ve bu pratik çözümleri ayak şişmesine karşı aklınızdan çıkartmayın.

Sağlıcakla kalın...

12 Ağustos 2011 Cuma

Sonya Winner'ın Renkli Halı Tasarımları


Sıradan renk ve tasarımlardan sıkılanlar için önerimiz; ev dekorasyonunda Sonya Winner!

Elle Decorations Design Awards ödülü ile tasarımları taçlanan Sonya Winner, farklı konseptdeki halıları ve renkli tasarımları ile günümüz modern dekorasyonunun aranılan ünlü markalarından biri.


Özellikle pembe, fuşya, mor, turuncu ve kırmızı ağırlıklı bu halı modellerini modern konseptle dekore edilmiş odalarınızda zevkle kullanabilirsiniz. Halılar bu derece çarpıcı ve renkli olunca, bizim önerimiz odanın diğer aksesuvarlarında sade tasarımları ve renk olaraksa halı ile uyumlu canlı tonları tercih etmeniz olacaktır.

Eğer yaratıcılık gerektiren bir sektörde hizmet veren bir şirketiniz varsa; örneğin reklamcılık ajansı, sosyal medya takibi, yazılım geliştirme gibi, o zaman siz de ofislerinizde bu tarz renkli halı modellerini kullanabilirsiniz. Çalışanlarınızın hayal gücünü geliştirmek ve onları özgür bırakmak bu gibi sektörlerde hizmet veren şirketler için her zaman en ideali olmuştur.
Bu tasarımlar aynı zamanda genç ve çocuk odası dekorsayonunda da zevkle kullanılabilir.
Sonya Winner'ın Tasarımlarını Nerede Bulurum?
www.sonyawinner.com adresinden Sonya Winner'ın tüm tasarımlarına ulaşabilir, arzu ederseniz siparişlerinizi verebilirsiniz.

DALGALI SAÇ MODELLERİ


Eğer siz de sönük saçlarınızdan sıkıldıysanız ve daha hacimli görünen saçlara sahip olmak istiyorsanız, işte sizlere maşa ile kolayca uygulayabileceğiniz birkaç farklı dalgalı saç modeli ve önerileri...

Saçınıza maşa ile şekil vermeden önce özellikle şuna karar verin. Geniş ve daha doğal görünen dalgalara mı sahip olmak istiyorsunuz? Yoksa daha yoğun ve bukle bukle saç dalgalarını mı tercih ediyorsunuz? Bu soruya vereceğiniz cevaba göre maşa tercihinizi yapmanız en doğrusu olacaktır.

Bizim önerimiz daha geniş ve hafif saç dalgaları için kalın uçlu, daha yoğun saç dalgaları için ise dar çaplı bir maşa kullanmanız olacaktır.

Örneğin eğer saçınız kısa ise bu tarz saç modellerini tercih edebilirsiniz:


Bu model saç yapımında isterseniz iki uçlu bir saç maşası veya kalın uçlu bir saç maşası kullanabilirsiniz. Eğer saçlarınız çok düz ve ince telli ise, bol miktarda sertleştirici sprey ile saçınızı sabitlemenizi öneriyoruz. Bu şekilde dalgalarınızın daha uzun süre boyunca kalıcı olmasını sağlayabilirsiniz.


Eğer sade kıyafetinizi daha iddialı bir saç modeli ile tamamlamak istiyorsanız, o halde bu tarz kısa dalgalı saçlarınızı şık ve taşlı bir toka ile süsleyebilirsiniz. Bu gibi aksesuarları Accessorize, Claire's veya Coquet mağazalarında rahatlıkla bulabilirsiniz.


Uzun saçlılar ise genellikle dalgalandırılmış saçlarını salık kullanmaktan yana oluyor. Bu tarz saç modellerini de gene kalın uçlu bir saç maşası ile kolaylıkla yapabilirsiniz. Ancak ufak bir öneri; saçlarınızın önünü (perçeminizi) şekillendirirken maşa yerine fön makinası kullanın. Bu sayede daha doğal bir görünüm yakalayabilirsiniz.


Aşağıdaki gibi daha yoğun dalgara sahip olmak istiyorsanız o zaman sizlere tavsiyemiz ince uçlu bir saç maşası kullanmanız olacaktır. Yanlız bu modellerin daha düzenli görünmesi için, saçınızı maşa ile şekillendirmeden önce hafifçe yumuşak bir dax ile işleme hazırlayın. Bu sayede saçlarınızın elektriklenmesini önleyebilirsiniz.


Eğer iyice hafifleşmiş dalgalardan yanaysanız, o zaman saçınızı şekillendirdikten sonra çok hafif bir miktarda saç spreyi kullanın. Bir kaç saat içinde zaten kendiliğinden saçlarınız kendini bırakacak ve iyice doğal bir görünüme sahip olacaklardır.


Eğer daha farklı bir modelle dalgalı saçlarınızı kullanmak istiyorsanız, saçınızı yarım topuz yapıp, geri kalan dalgalı saçlarınızı salabilirsiniz. Bu model saçlarınızın olduğundan daha uzun görünmesini de sağlayacaktır.



Gisele Bündchen da saçlarını genellikle dalgalı kullanan modellerden biri. Bu tarz bir saç modelini ise maşadan ziyade fön fırçası veya kalın bigudiler yardımı ile yapabilirsiniz. Maşa ile bu kadar geniş dalgaları tutturmanız zor olacaktır.

Ayrıca ufak bir öneri daha! Katlı saç kesimlerinde bu tarz dalgalı saçlar çok daha dolgun ve hareketli duracaktır. Saçlarınız da bir o kadar gür görünecektir.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Anya Hindmarch'ın Muhteşem Tasarımları

Dün Starbucks'da kahve sırası beklerken, bir anda gözüme önümdeki bayanın çantası takıldı. O kadar güzel, o kadar orjinal ve karakterliydi ki...

Ön yüzünde bir aile resmi vardı ve resim o kadar karakterliydi ki... Tüm aile bireyleri şımşıkır giyinmiş, sıraya dizilmiş ve yeşilliklerin içinde poz veriyorlardı.

Sonra resme biraz daha dikkatlice baktım. Ve farkettimki, resimdeki aile, yanımda duranın ailesinin ta kendisiydi. Fotoğrafın baskısı o kadar kaliteli ve çanta o kadar sade ama şıktı ki; sonunda dayanamadım ve kadın'a "Çantanızı nerede yaptırdınız acaba?" diye sordum =)

Muhabbetimiz ilerledikçe, öğrendim ki çanta Londra merkezli Anya Hindmarch'ın üretimiymiş. Ofise gelir gelmez kısa bir araştırma yaptım, ve Anya Hindmarch'ın hemen hemen tüm çantalarını alınası bulduğum için sizlerle de paylaşmak istedim.

Anya Hindmarch Çanta Modelleri

Anya Hindmarch'ın çanta modelleri 2 farklı kategoride müşterilerin beğenisine sunuluyor.

1) Kendi Tasarımları:

Günlük veya daha şık kombinlerinizle kullanabileceğiniz geniş bir ürün yelpazesine sahip Anya'nın tasarımları.




Bu tasarımların fiyatları yaklaşık 500 Sterlin.

2) Sizin Yarattığınız Tasarımlar:

Bu tasarımlar tamamen sizin yaratıcılığınıza kalan ürünler oluyor. Çantanın modelini, boyutunu, baskısının yapılacağı resmi ve hatta çantanın sapının rengini bile tamamen siz belirliyorsunuz.

İşte sizler için bir kaç farklı çanta modeli. Boyutlarını; küçük, orta ve büyük olarak seçme imkanınız bulunuyor.




Eğer isterseniz, aşağıdaki gibi bir makyaj çantası da tasarlayabilirsiniz.


Bu tarz "customized" çantaların, ben özellikle çok güzel bir hediye olacağını düşünüyorum. İster sevgilinize, ister annenize, doğum günü gibi özel günlerde hediye edilebilecek güzel bir alternatif.

Fiyatları ise 150 - 450 Sterlin arasında değişiyor.

İlgilenenler; http://www.anyahindmarch.com/ adresinden Anya Hindmarch'ın tüm çanta modellerine ulaşabilir veya kendi tasarımlarını sipariş edebilir.

Bilginize; Türkiye'ye de siparişleri gönderiyorlar! =)

2 Ağustos 2011 Salı

30 Dakikada Yemek Hazır!

İşten eve dönüş yolunda eğer kitap okumuyorsam, yaptığım en eğlenceli şey bişeyler düşünmek oluyor. Bugünkü eve dönüş yolculuğumda da ne yazık ki kitabım yanımda yoktu. O yüzden ben de camdan dışarı bakarken haliyle düşüncelere daldım... Muhtemelen aklımdan onlarca şey geçti, ama haliyle bu yazımda teker teker onlardan bahsetmeyeceğim :)

Bu seferki amacım, sadece uyguladığım, beğendiğim ve tavsiye etmeye değer bulduğum basit bir yemek tarifini sizlerle paylaşmak.

Son 1 yıl içinde pişirdiğim yemekleri düşününce, balıkdan başka bir arşive sahip olmadığımı farkettim ve hemen dönüş yolunda markete uğrayıp, biraz havuç, biraz soğan, limon ve pirinç aldım. Zeytinyağlı havuç yemeği yapmak için...


İşte size bu güzel Zeytinyağlı Havuç yemeğinin tarifi:

Yaklaşık 25-30 dakika içinde yemeğinizin hazır olacağını garanti ediyorum (eğer eliniz çok ağır değilse tabii).

Yemek için gerekli malzemeler şu şekilde:

* 4-5 adet havuç
* 1 orta boy soğan
* Göz kararı pirinç (yaklaşık yarım çay bardağı kadar)
* 1 Limon
* 2 Su Bardağı Su
* Birkaç tutam dereotu
* 1 Küp Şeker
* 1 Çay Kaşığı Tuz

Yapılışı:

Öncelikle 4-5 dakika kadar ince ince küp şeklinde kıyılmış soğanları biraz zeytinyağı ile birlikte kavuruyoruz. Bu noktada soğanların yanmaması çok önemli.

Ardından tencereye dilimlenmiş havuçlarımızı da ekleyip 1-2 dakika boyunca soğanlarla birlikte kavuruyoruz.

Son olarak göz kararı pirincimizi, suyumuzu, tuzumuzu ve şekerimizi tencereye ilave edip, orta-kısık ateşte 15-20 dakika kadar yemeği pişmeye bırakıyoruz. Eğer yemeğin çok su çektiğini ve tencereye yapışmak üzere olduğunu gözlemlersek, biraz daha su ilavesi yapabiliriz.

Bu noktada benim gibi yemek yapma konusunda acemi olanlara birkaç önerim daha olacak:

1. Pirinçleri ilave etmeden önce mutlaka yıkamayı unutmayın.
2. Yemeğiniz piştikten sonra en azından 2-3 saat kadar dinlendirmek için buzdolabına alın. Zeytinağlı yemekler biraz dinlendikten ve iyice soğuduktan sonra daha lezzetli oluyor.
3. Bu yemeğe dereotu ve limon çok yakışıyor. Dilerseniz yemeğinizi servis kabına aldıktan sonra, limon ve dereotu ile farklı süslemeler yapabilirsiniz.

Şimdiden hepinize afiyet olsun...

Tarifi uygulayanlar varsa yorumlarını paylaşabilirler mi acaba?
Siz nasıl buldunuz merak ediyorum.

Veya beğendiğiniz başka zeytinyağlı yemek tarifleri var mı? Annelerden, babaannelerden kalma tarifler dökülsün lütfen ortaya :)

29 Haziran 2011 Çarşamba

Diyetisyene Gitmekten Korkmayın

İşyerinde çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri; Başak, geçtiğimiz aylarda diyetisyene gitmeye başladı. Hem kendi iradesi ve azmi, hem de diyetisyenin yardımıyla Başak 3 ay gibi kısa bir sürede toplam 10 kilo verdi.

Gün geçtikçe, sağlıklı ve orantılı bir şekilde zayıflamasına şahit olduğum için, dayanamadım ve kendisinin yaşadığı deneyimleri siz okuyucularıma da aktarmasını rica ettim.


İşte soru-cevap şeklinde, Başak'ın Diyetisyen Macerası:

Merve: Başakcım öncelikle bu deneyimini kadınlarınmodası ekibi ile paylaşmayı kabul ettiğin için çok teşekkürler.

Başak: Ne demek. Her zaman modayı kadınlarınmodası blogundan takip ettiğimi bilirsin :) Bu röportaj teklifin beni bu nedenle çok heyecanlandırdı. Takip ettiğim bloga benim de bir katkım olacak sonunda!

Merve: O zaman hadi başlayalım... Kısaca, diyetisyene gitme kararını almanda ne gibi faktörler etkili oldu? Hangi diyetisyen ile çalıştın, ve ne zaman başladın bize bunlardan biraz bahsedebilir misin?

Başak: Tabii. Ben Metabolic Balance programı temsilcisi olan Dr. Altay Öktem ile Nisan ayında görüşmeye başladım. Zaten fazla olan kilolarım, işe başladıktan sonra bir hayli artmıştı. Buna birde yazıldığım spor salonuna iş yoğunluğum nedeniyle gidememem eklenince yeni aldığım iş kıyafetlerim resmen dar gelmeye başlamıştı.

Altay Bey ile ilk görüşmemizde benden bir takım kan tahlilleri istedi. Bunlar genel olarak bazı hormon değerlerimi, kanımdaki yağ ve şeker değerlerimi sonuçlandıran testlerdi. Ayrıca boyum, kilom ve vücudumdaki yağ, su ve kas oranları da ölçüldü. Kan tahlili değerlerim ve yapılan ölçümlere göre benim diyet programım Metabolic Balance Almanya merkezindeki bir doktor tarafından oluşturuldu. Bu bir nevi sistem aslında. Doktorum ile ben ise bu programı bir süre sonra benim hayatıma göre adapte ettik.

Merve: Anladığımız kadarıyla, bu programa göre kişiye özel bir diyet listesi çıkartılıyor. Peki genel hatlarıyla sen nasıl bir program uygulamıştın bu 3 ay boyunca ?

Başak: Aslında Metabolic Balance'ın diyet programı temel olarak 4 evreden oluşuyor. Ben şu anda 3 ayın ardından, 4. evrenin başındayım.

İlk evresi detoks olarak tabir edebileceğimiz 2 günlük bir evre. Bu evrede 2 gün boyunca besin listemizde bizim için önerilmiş yiyeceklerden tek bir tip seçerek gün boyunca sadece onunla besleniyoruz. (Ben birinci gün patates, ikinci gün kabak seçtim, ancak bunlar herkesin kan değerlerine göre değişiklik gösterecektir.)

2.evre yağ yemediğimiz minimum 2 hafta boyunca sürecek olan bir evre. Burada normal beslenme programımızı uyguluyoruz ancak asla yağ yemiyoruz. Izgara et, yağsız salata sebze, meyve vs. gibi farklı besinler tüketiyoruz. Bence en zor dönem bu 2 haftaydı. Hem vucudumuz düzenli yemeye alışıyor, hemde maalesef dışarıda yağsız yiyecek bulmak neredeyse imkansız gibi oluyor. Bu nedenle özellikle öğle yemeğimizi evden getirmeniz bu evrede ekstra bir önem taşıyor.

Daha sonra sıkı dönem dediğimiz programımıza birebir bağlı kaldığımız ancak yağ yiyebildiğimiz 3. evre geliyor. Bu dönemde oldukça rahatlıyoruz, çünkü dışarıda yemek zorunda kaldığımız protein içeren (tavuk, balık, peynir gibi) salataları ya da ızgaraları yiyebiliyoruz. Bu dönem normalde minimum 2 hafta sürüyor. Ancak vermek istediğimiz esas kiloyu bu dönemde verdiğimiz için genelde doktorlar bu evreyi daha uzun tutabiliyor. Örneğin bende bu dönem 2 ay kadar sürdü. Bu evreden sonra bizim isteklerimize göre programımıza yeni besinler katılabiliyor.
Ve şu anda ben 4. evredeyim. Örneğin bu evrede kolesterol değerim düştüğü için kuzu eti yemeğe hak kazandım :) Ayrıca artık hafta 2 kez yemekten sonra olmak koşuluyla dondurma yiyebiliyorum. Ve bazen haftasonları kaçamak yapabiliyorum. Bir kaç haftada bir öğün olduğu için sorun olmuyor.

Merve: Peki genel hatlarıyla, diyet programına göre herkes için geçerli olabilecek önerilerin var mı acaba?

Başak: Bu programın herkes için geçerli olacak 3 ana maddesi var. Bunları şu şekilde maddeleyebiliriz:

1. 5 saatte bir yemek yemek, kesinlikle ara öğün yok! (Bu madde diğer birçok diyetisyenin uyguladığı programlara göre farklılık gösteren en önemli nokta bence)

2. Her gün 1 elma yemek zorunlu.

3. Bol bol su içmek programın ana maddesi.

Merve: Peki bu diyet programının zayıflamak haricinde, sana ne gibi faydaları oldu, bizlerle biraz bunları paylaşabilir misin ?

Başak: Benim ilk programa başladığımda kolestrol değerim normal değerlerden çok yüksekti. 2 ay sonunda kolesterol değerlerimde önemli bir düşüş yaşadım. Zayıflamanın haricinde, sağlığımı da kazanmış oldum :)

Merve: Peki spor ne alemdeydi ? Diyet listeni uygularken düzenli olarak spor da yapabildin mi?

Başak: Açıkcası bu programı yaparken pek spor yapmaya vakit ayıramadım ancak geçen hafta doktorum artık spor yapmam gerektiğini üstüne basarak söyledi. Bu arada programın özellikle ilk 2 haftasında ağır spor pek tavsiye edilmiyor.

Merve: Aslında benim en çok merak ettiğim sorulardan biri de sosyal hayatındaki değişiklikler. Diyet yaparken, hiç sosyal hayatında kısıtlamalar olduğunu hissettin mi? Biliyorsun, bizim kültürümüz genellikle yemek yemek üzerine kurulu. Ne zaman bir aktivite olsa, önce gidilecek yemek yerleri düşünülüyor da :)

Başak: Örneğin düğün, nişan, doğumgünü gibi etkinliklere katıldığımda dikkat ettiğim bir kaç şey var tabi. Mesela kendi doğumgünüm dışında hiç bir doğum günü etkinliğinde pasta yemedim :) Metabolizmamızın düzene girmesi için, içki içmemekte önemli. Ama bu konuda birkaç haftada bir kaçamak yaptığımı itiraf etmeliyim. Ama neredeyse ilk 2 ay hiç alkol almadım.

Merve: Başakcım, peki son olarak eklemek istediğin birşeyler var mı ? Diyetisyene gitmek isteyen okuyucularımız için ne gibi önerilerin olabilir?

Başak: Bir listeye nasıl uyacağım diye düşünen takipçilerin olabilir. Ancak her öğünde sabit yemeniz gereken şeyler yok, bunu lütfen aklınızdan çıkartmayın. Örneğin öğlen ve akşam menülerinizi değiştirebilirsiniz. Ayrıca listenize yemeniz gereken besinler; x miktar baklagil, x miktar kümes hayvanı ya da x miktar balık şeklinde yazıyor. Siz yiyebileceğiniz herhangi bir baklagil, kümes hayvanı ya da balık seçebilme hakkına sahip oluyorsunuz.

Burada dikkat etmeniz gereken diğer bir nokta da her öğünde yanlızca tek bir tip protein tüketmeniz. Mesela yumurta yiyorsanız aynı öğünde peynir tüketmemelisiniz. Ancak bir sonraki öğünde farklı protein grubu seçmelisiniz ki; vucudunuz farklı proteinleri alsın.

Ayrıca diyet boyunca çavdar ekmeği tüketilmesi tavsiye ediliyor, bu konuda emin olmasam da diğer ekmeklere göre daha tok tutması bunun başlıca nedeni.

Bunun yanısıra, dışarıda rahatlıkla yediğim yemeklerden sizlere bazı örnekler vereyim: ton balıklı ya da ızgara somon salata, tavuk fajita (tortillalardan sadece 1 adet yiyorum ve yanında gelen sadece avakado sosunu yiyorum ama bunun aslında uygun olduğundan emin değilim :)), çöp şiş, ızgara tavuk, kuzu pirzola vs. Bu arada şunun da altını çizmekte fayda var ki; bunlar tamamen benim kan değerlerime göre verilmiş besinlerdir, kişilere göre farklılık gösterecektir.

Son olarak bir de şunu belirteyim, spora ilk gittiğimde yağ kütlemi ölçmüşlerdi. Daha sonra bu ölçümü yaptırdığımda (diyetime başladıktan yaklaşık 2 ay sonra) 5 kilo verdiğimi bunun 4.8 kilosunun yağ kütlemden gittiğini öğrendim. Kısacası, hiç kas kaybetmemiştim, aksine hep yağlarımdan kurtulmuştum.

Bu arada gururla söylemeliyim ki bugüne kadar (yaklaşık 3 ayda )toplamda 9 kilo verdim. Kalçamdan 10 cm, göbek kısmımdan da 8 cm inceldim.

Merve: Peki Metabolic Balance programını uygulamak isteyenlere nasıl bir yol gösterebiliriz? Doktoruna nasıl ulaşabilirler?

Başak: Bu programı uygulayan Türkiye genelinde farklı temsilciler var, bence siz de fazla kilolarınızdan, sağlıksız yaşam tarzınızdan şikayetçiyseniz en yakın temsilcinizle görüşün.

Merak edenler için işte internet adresi:

http://www.metabolic-balance.com/tr/desktopdefault.aspx/tabid-459/

Herkese iyi yazlar diliyorum.


Editörden ufak bir not:

Sevgili Başak'cım. Gerçekten şunu söylemek istiyorum ki; fıstık gibi oldun! Röportaj teklifimizi kabul edip, tüm samimiyetinle deneyimlerini bizlerle paylaştığın için ayrıca tekrar tekrar teşekkürler :)

28 Haziran 2011 Salı

Amerikan Modası: TOMS Ayakkabıları



Moda denince hepimizin aklına ilk Italya gelse de, Amerika'nın da moda trendleri üzerindeki rolünü ve etkisini es geçmemek gerek diye düşünüyorum.

Durum böyle olunca, siz okuyucularıma bu yazımda Amerika'da virüs salgını gibi yayılmaya başlayan bir ayakkabı markasından bahsetmek istedim!

Özellikle rahat ve casual giyinmekten hoşlananlar için, muhteşem modellere sahip olan bu marka, sıcak yaz günleri için tam da aranılan şey. Aslında bildiğimiz espadril ayakkabıları andıran, keten kumaştan üretilen, basit, sade, ve rahat tasarımlarıyla ön plana çıkan bir trend, TOMS.

Nasıl Giyerim?

Bu ayakkabıları nasıl giyerseniz giyin, hiç farketmez. Çünkü bu tarzda önemli olan rahat olmak. İsterseniz şortlarla, isterseniz jeanlerle, isterseniz de etek ve elbiselerle kombinleyebilirsiniz.

TOMS denince akla ilk gelen modeller, renkli ve spor tasarımlar. Benim önerim, bu tarz canlı renklere sahip modelleri daha sade kıyafetlerle kombinlemeniz olacaktır.



Ancak dişi tarzından ödün vermek istemeyen kadınlar, bu tarz platform topuklu modelleri de tercih edebilirler. Tabii bu modellerde de bir çok farklı renk seçeneğiniz olduğunu unutmayın!



Kimler Giyer?

Bu ayakkabı modeli Kadın - Erkek ayırt etmiyor. Bir çok ünlü tarafından tercih ediliyor. Örneğin, Hollywood'un gözde bekarlarından :) Zack Efron. Cool and Casual:


Veya Maggie Grace gibi siz de şık elbisenizi, farklı bir TOMS modeliyle tamamlayarak, rahatınıza ne kadar düşkün olduğunuzu gösterebilirsiniz.


Bu arada TOMS, ayakkabı modelleri ile olduğu kadar aynı zamanda farklı pazarlama stratejisi ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Çünkü Amerika'da satılan herbir TOMS ayakkabı ile, Afrika'da ki yardıma muhtaç çocuklara 1 çift TOMS hediye ediliyor. Yani aldığınız her ayakkabının, bir eşi de ihtiyaçlı bir çocuğa gitmiş oluyor.


Nerede Bulurum?

V2K ve bazı Beymen mağazalarında bulabilirsiniz.

Ben markayı, ayakkabı modellerini ve pazarlama stratejilerini son derece dahiyane buldum. Bazen basit ve sıradan gibi görünen tasarımlar, bu gibi muhteşem sonuçlar yaratabiliyorlar!

13 Haziran 2011 Pazartesi

İstanbul'da Jazz Nardis'de Dinlenir!

Hürriyet Gazetesi tarafından 2010 yılında, En İyi Canlı Müzik Sahnesi olarak seçilen Nardis Jazz Club, gerçekten de bir numara!



Geçtiğimiz Aralık ayında, bir etkinlik dolayısıyla, tam da yılbaşından bir gün önce 30 Aralık Perşembe akşamı, bu mekandaydım. Gitmeden önce "kesin biz bize oluruz, yılbaşından önce kimse dışarı çıkmaz, kendini yılbaşı gecesine saklar" diyordum ki; mekana girdiğimde ne kadar yanılmış olduğumu gördüm. Galata Kulesi'nin hemen yanıbaşında bulunan, sıcak ve samimi bir mekan Nardis.



Girişler "müzik dinleme ücreti" adıyla 30 TL, yani diğer birçok mekanda olduğu gibi "giriş + bir içki bedava" usulü ile işlemiyor. Ancak verdiğiniz paraya gerçekten de değecek kalitede bir müzik ziyafeti yaşıyorsunuz. İçerisi oldukça ferah, garsonlar son derece güleryüzlü. Üstelik yerli ve yabancı bir çok jazz sanatçısına ev sahipliği yapan mekana, turistlerden de yoğun talep var. Benim gittiğim gece, mekan neredeyse yarı yarıya yabancı Jazz severlerle doluydu.


Mekan hakkında daha detaylı bilgilere ve etkinlik takvimine: http://www.nardisjazz.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Şimdiden hepinize iyi dinletiler :)

12 Şubat 2011 Cumartesi

İş Dünyası'nda Ali Sabancı

Bugün Nilüfer Gözütok tarafından Ali Sabancı ile yapılan bir röportajı okudum. Keyifle okuduğum röportajında son yıllarda girişimcilikte çizdiği farklı profille ön planda olan Ali Sabancı; fırsatlara bakış açısını, değerlendirme kriterlerini ve odaklandığı işleri anlatıyor.

Sizler için röportajdan bazı kesitler...

Ali Sabancı Kimdir?

5 yıl önce Sabancı Holding'den ayrılarak kendi hikayesini yazma kararı alan Pegasus Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, 10 yaşında olta satarak başladığı girişimcilik macerasını, Avrupa'nın 7'nci, dünyanın 17'nci büyük havacılık yatırımcısı olarak devam ettiriyor.

İş Hayatına 10 Yaşında Başladı...

"10 yaşımda olta satarak işe başladım. Yeniköy'de köşkümüzün önünde oltaları, çaparileri yapar, satardım. Vadeli mal satmayı orada öğrendim. Adamın biri, 'Bunu alayım gelecek hafta ödeyeyim' dedi. Eve geldim babama söyledim. 'Ya getirmezse' dedi. Bir hafta sonra para geldi. Babam 'ders alayım' diye getirmemesini çok istemiş."

Kendini Nasıl Bir Girişimci Olarak Görüyor?

Karar almasını değil, alınan kararları teyit etmeyi seviyorum. En iyi meziyetim, doğru ekiple çalışmak ve onlara yetki vermek. İşin içine egomu sokmuyorum. Bana göre girişimci olmak için gereken en önemli faktörlerden biri, yatırım yaptığınız şirketin senden daha önde gidebilmesine izin vermek. Doğru ekibi kurup kimyayı tutturduğun zaman önünde durmayacaksın.

Türkiye'de sandalye egosu çok yoğun. Bir evvelki dünyamda, yani Sabancı'da çektiğim en büyük sıkıntılardan biri buydu. Bir sürü patronum vardı ve bu patronlarımın geneli emekliye ayrılsa; ertesi gün ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Çünkü hayatları işti.

Bu çok olumlu bir şey değil, hayatın iş olması yetmiyor. İşi yapabilmek için dünyanın farkında olmak lazım. Seyahat etmek, şarabı bilmek, resmi bilmek, network oluşturabilmek gerekiyor. Beni bıraksalar, ertesi gün ne yapacağımı biliyorum, çünkü hobilerim var.

Birlikte Çalıştığı Ekiple Nasıl Bir İletişimi Var?

Ben içimde fazla birşey tutamam, ekibimdeki arkadaşlarımla kavga da ederiz. "Sen bana bunu dedin, hoşuma gitmedi kardeşim" derim. Aynı şekilde onlar da bana der. Şeffaf olmak çok önemli. Şeffaflıktan kastım, işlerin nasıl gittiğiyle ilgili insanların da farkında olduğu bir ortam yaratmak. Benim girişimciliğim de bana göre bundan ibaret.

Riske Bakış Açısı Nedir?

En kötü ihtimalle 'ne kaybederiz' diyerek yola çıkıyorum. Şirket olarak finansal ve moral açısından kaybedeceğimizi hazmedebilir miyiz, edemez miyiz? 3 yıl evvel Sabiha Gökçen'e uçak indiğinde gürültü kopmuştu. Şimdi baktığımızda bu bir girişimcilik örneği. Oysa o zaman büyük bir riskti. İyi olduğu zaman adı girişmcilik oluyor. Dolayısıyla neyi risk aldığın da önemli.

Hiç Başaramayıp Çıktığınız İşler Oldu mu?

Organik işine girdik ve anladık ki bunun Türkiye'deki pazarı, ihracat dahil 50 milyon dolar. Onun için o işten çıktık. Böyle meziyetlerimi de var. Olmuyorsa zorlamayacaksın.


2 Şubat 2011 Çarşamba

Erkekler Ne İster ?

Kadınlarınmodası ekibi olarak kadın-erkek ilişkilerini masa yatırıyoruz. Ve siz değerli okuyucularımız için "Kozmopolit Erkekler Kadınlardan Neler İstiyor?" onu araştırıyoruz.

Bu amaçla, ilk roportajımızı bugün gerçekleştirdik...

Araştırma köşemizin konukları çok değerli iki kardeş;
Semih Bulut: 26 Yaşında, Bankacı ve İstanbul'da yaşıyor
Ahmet Bulut: 33 Yaşında, Akademisyen ve İstanbul'da yaşıyor


İşte Sizler İçin Hazırladığımız Anketimiz ve Cevapları

1) Bir kadında en çekici bulduğunuz şey?

S.B (Semih Bulut): Gözler ve dik duruş.

A.B (Ahmet Bulut): Bir kadın gerçekten isteyerek ve bunun değerini hissederek bir erkeğe teslim oluyorsa, bu benim için en değerli şeydir. Bunu pasif olmak şeklinde değerlendirmeyin. Bu teslimiyet gerçek bir inanç göstergesidir. Aynı zamanda da alçakgönüllülük ve saygı. Bunlar bir kadında en çekici bulduğum şeyler.

2) Bir kadında en itici bulduğunuz şey?

S.B: Erkeksi davranışlar. Ayrıca gevezelik ederek komik olduğunu zanneden bayanları çok itici buluyorum.

A.B: Başına buyruk hareket etmek ve bunu bir hak gibi görerek kibirli olmak. Bunlar çok itici şeyler benim için.

3) İlişkiler konusunda çok şey yazılıp çiziliyor. Bunların arasında da en bilinenlerden biri de; "kaçan kovalanır" mottosu. Buna göre; erkeklere fazla yüz vermemek gerekiyor, yoksa ters tepeceği söyleniyor. Sizce de kaçan kovalanıyor mu?

S.B: Kesinlikle. Kolayca elde edilen herşeyin kolayca vazgeçilebilir olduğunu düşünüyorum.

A.B:
Kaçan kovalanır biraz maceraperest bir yaklaşım bence. Pek hoş gelmiyor bana. Ben kadını bir av olarak görmenin saygısızca olduğunu düşünüyorum. Kaçan kovanır biraz rüzgarda yaprak misali savrulan ne istediğini ve bu dünyada ki yerini bilmeyen bir zihniyetin ürünü. Evet şu zamanda kaçan kovalanıyor, ama belirli bir süre. Sonra sabırlar tükeniyor. Takke düşüyor, kel görünüyor.

4) Sevgilinizden beklediğiniz en öncelikli şeyler, ilişkinizde "olmazsa olmaz" dediğiniz şeyler nelerdir?

S.B: 3S :) Sevgi, Saygı ve Sadakat.

A.B: Saygı, alçakgönüllülük ve samimiyet.

5) Şu güne kadar sevgilinizin yaptığı hangi hareket/jest/surpriz sizi en çok etkiledi?

S.B: Nişanlımın haberim olmadan annemin annesini ve kardeşini arayarak hallerini hatırlarını sorması ve bunu annemin bana gözyaşları içinde ve gururla anlatması. Çok mutlu olmuştum :)

A.B: Bir keresinde sevgilimin ailesiyle birlikte yemek yerken, bir konuda ayrı düşmüştük. Bu da sevgilimin geleceğine yönelik kariyer planlaması ile ilgiliydi. Ben sevgilimi iyi tanıdığım için onun için uygun olanı açıkca görebildiğimi düşünüyordum. Fakat, bu konuda ailesinin görüşü farklıydı. Bu görüş farklılığını da bana açıkca ifade etmişlerdi. Ben bu durumda daha ziyade, bir köşeye itilmiş oluyordum. Fakat sevgilim, sanki "benim için senin düşündüklerin önemli" dercesine, elimi tuttu. Bu beni gerçekten çok etkilemişti.

6) Şu güne kadar sevgilinizin yaptığı hangi hareket sizi en çok üzdü/sinirlendirdi?

S.B: Saygı değer M, affınıza sığınarak bu soruyu cevaplamaktan kaçınıyorum.

A.B: Bu sorudan bağımsız ve genel bir tavsiye olarak: samimiyetsizlik, ağızdan çıkan sözün arkasında durmamak, ve bunun sebebiyet vereceği güven kaybı üzücü sonuçlar doğurabilir.

7) Emel Müftüoğlu'nın "evlenilecek kızlar, eğlenilecek kızlar" şarkısı uzun zamandan beri tartışma yaratıyor. Peki sizin kriterlerinize göre evlenilecek kız formatı nedir?

S.B: Hoşgörülü, fedakar, mutluluğa materyalist bakmayan her türlü sıkıntınızı herhangi bir güvensizlik duymadan paylaşabileceğiniz kızdır.

A.B: Evlenilecek kız formatı bana biraz bayağı geldi. Dediğim gibi, zamanlama doğru olan. Saygı, alçakgönül, ve samimiyet bunlar temiz ahlak göstergesidir. Ve sadece evlenilecek kız değil, her insan da bulunması gerekir.

8) Biliyoruz ki evli değilsiniz :) Ancak; evlilikleri ve uzun soluklu ilişkileri başarılı bir şekilde yürütebilmenin altın kuralı sizce nedir?

S.B: Maddi ve manevi herşeyi paylaşmaktır.

A.B: Saygı.

9) Çalışan kadınların yoğunluk sebebiyle eşlerine ve çocuklarına yeteri kadar vakit ayıramayacağı fikrine nasıl bakıyorsunuz? Tercihiniz çalışan, özgürlüğünü eline almış bağımsız kadın mı; yoksa size bağımlı yaşıyan, eviyle çoluğu çocuğu ile ilgilenen bir ev kadını mı ?

S.B: Aslına bakarsanız eğer kendi işinin patronu olmayan bir adamsanız, eşinizin zaten size gün içinde vakit ayırabilmesi sizin için pek bir anlam ifade etmeyecektir. Ancak çocuklara anne sevgisinin verilmesi ve çocukların anneyle birlikte daha fazla vakit geçirmesi kesinlikle psikolojileri açısından önemlidir diye düşünüyorum. Eğer bir bayan hem ekonomik bağımsızlığını eline almış hem de sosyal anlamda işten kendini soyutlayıp eşine davranışlarını dengeleyebiliyorsa, bence uyumu yakalayabilmişlerdir.

A.B: Bence bu konuda bir ayrım olmaz. Çalışmayı, işleyen demir ışıldar diye görüyorum ben. Bu da ev işidir, dışarı işdir. Farketmez. Herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yapmakla yükümlüdür. Amaç aynı. Güzellik olsun. O yüzden bir ayrım yapmaya gitmeyeceğim.

10) Sevgiliniz ne yapsa, asla affetmezsiniz?

S.B: Sadık olmazsa.

A.B: Sadık olmazsa.

11) Ve son olarak, kadınlarınmodası okuyucularına, 14 Şubat'ta sevdiklerine ne gibi bir armağan almalarını önerirsiniz? Sizce bu özel günde erkeklere alınabilecek en uygun hediyeler nelerdir?

S.B: Şu sıralar aklımda olan 2 hediye var. 1- Saat 2- Deri Eldiven.

A.B: Ben samimi bir armağan öneriyorum. Mesela, 14 Şubat akşamı harıl harıl restoran, aktivite aramak yerine, sevgilinize kendiniz bir yemek pişirin. Sizin el emeğiniz olsun. Siz düşünün ve planlayın. Bence bu en güzel hediye.


Semih ve Ahmet Bulut'a röportaj teklifimizi kabul ettikleri ve bizlere tüm samimiyetleri ile cevap verip, değerli zamanlarını paylaştıkları için ayrıca çok teşekkür ederim.

-M

31 Ocak 2011 Pazartesi

H&M Büyük Beden Koleksiyonu

Kilolu gençlerin en büyük sıkıntılarından biri; hem sezonun trendlerini yakalayan, hem şık, hem spor, hem güzel, hem de kusurları örtebilecek kıyafetleri bulmakdır. İçinizden "ama hepsini birden nasıl bulacağım ki" dediğinizi duyar gibiyim :) Paniğe gerek yok!

Biz kadınlarınmodası ekibi olarak, özellikle kilolu gençlerin tercih etmekten zevk alacağı bir koleksiyon oluşturduk ve kıyafet alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini araştırdık.
44+ Beden Giyiniyorum. Yaş aralığım 15-35. Nereden Alışveriş Yapabilirim?

Size tavsiyemiz özellikle H&M'in büyük beden koleksiyonuna göz atmanız olacaktır. Gençlerin tavsiye ettiği, hem fiyatları uygun hem de sezonun trendlerini çok iyi yakalayabilen bir marka H&M.

Sizler için özellikle H&M'in bir kaç farklı kombinini seçtik.

Öneri #1 : Özellikle göbek bölgesindeki kilolardan şikayetçi olan bayanlar Blazer Ceketler ile daha sıkı ve formda bir görünüm yakalayabilir.

İşin sırrı vücudu saran kıyafetler kullanırken kumaşa dikkat etmekte. Örneğin, penye kumaşdan yapılan dar kıyafetler vücudun tüm kusurlarını gözler önüne serecektir; ancak sert ve formu olan kumaşlar ise vücudunuzu daha derli toplu ve formda gösterecektir.


Öneri #2: Eğer Blazer Ceket gibi dar kıyafetler giymekten hoşlanmıyorsanız, o zaman sizlere önerimiz; triko salaş kazak ve dokümlü ceketleri tercih etmeniz olacaktır.
Bu noktada önemli olan gene ceketin veya kazağın dokuması. Kalın ip ile örülmüş kazaklar sizi olduğunuzdan daha da kilolu gösterecektir. O yüzden kazak veya ceket alırken özellikle ince dokuması olan ürünleri tercih etmeye özen gösterin.
Öneri #3: Bu tarz dokümlü triko ve salaş kazakları uzun kolyeler ile tamamlarsanız çok daha formda bir görünüm kazanırsınız. İnce uzun takı ve aksesuarlar, sizi daha ince ve uzun gösterecektir.

Öneri #4: Fular ve atkılar ile dikkati üst bölgenize ve yüzünüze çekmek daha kolay!
Üstelik bu tarz aksesuarlar kıyafetinizi renklendirmek için size iyi bir fırsat sunar. Çantanızla, ayakkabınızla veya kabanızla uyumlu fular ve atkıları tercih edebilirsiniz.
Öneri #5: Renkli ve hafif bol kesimli gömlekler gene özellikle göbek bölgesinden şikayetçi olan gençler için birebir. Bahar da bu tarz gömlekler herkes için hayat kurtarıcı oluyor. Üstelik günlük kullanım için, jeanlerle kombinlendiğinde çok hoş ve casual bir görünüm kazandırıyor.


Nerede Bulurum?
Biz ekip olarak tüm bu kombinleri H&M mağazalarından seçtik.
Türkiye'de H&M mağazaları henüz ne yazık ki sadece İstanbul'da; İstinye Park ve Forum İstanbul'da bulunuyor.
1) İstinye Park AVM:
İstinye Bayırı Cad. İstinye - İstanbul
+90 212 345 6820
2) Forum İstanbul:
Kocatepe Mahallesi Paşa Caddesi, Bayrampaşa - İstanbul
+90 212 640 9470