29 Haziran 2011 Çarşamba

Diyetisyene Gitmekten Korkmayın

İşyerinde çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri; Başak, geçtiğimiz aylarda diyetisyene gitmeye başladı. Hem kendi iradesi ve azmi, hem de diyetisyenin yardımıyla Başak 3 ay gibi kısa bir sürede toplam 10 kilo verdi.

Gün geçtikçe, sağlıklı ve orantılı bir şekilde zayıflamasına şahit olduğum için, dayanamadım ve kendisinin yaşadığı deneyimleri siz okuyucularıma da aktarmasını rica ettim.


İşte soru-cevap şeklinde, Başak'ın Diyetisyen Macerası:

Merve: Başakcım öncelikle bu deneyimini kadınlarınmodası ekibi ile paylaşmayı kabul ettiğin için çok teşekkürler.

Başak: Ne demek. Her zaman modayı kadınlarınmodası blogundan takip ettiğimi bilirsin :) Bu röportaj teklifin beni bu nedenle çok heyecanlandırdı. Takip ettiğim bloga benim de bir katkım olacak sonunda!

Merve: O zaman hadi başlayalım... Kısaca, diyetisyene gitme kararını almanda ne gibi faktörler etkili oldu? Hangi diyetisyen ile çalıştın, ve ne zaman başladın bize bunlardan biraz bahsedebilir misin?

Başak: Tabii. Ben Metabolic Balance programı temsilcisi olan Dr. Altay Öktem ile Nisan ayında görüşmeye başladım. Zaten fazla olan kilolarım, işe başladıktan sonra bir hayli artmıştı. Buna birde yazıldığım spor salonuna iş yoğunluğum nedeniyle gidememem eklenince yeni aldığım iş kıyafetlerim resmen dar gelmeye başlamıştı.

Altay Bey ile ilk görüşmemizde benden bir takım kan tahlilleri istedi. Bunlar genel olarak bazı hormon değerlerimi, kanımdaki yağ ve şeker değerlerimi sonuçlandıran testlerdi. Ayrıca boyum, kilom ve vücudumdaki yağ, su ve kas oranları da ölçüldü. Kan tahlili değerlerim ve yapılan ölçümlere göre benim diyet programım Metabolic Balance Almanya merkezindeki bir doktor tarafından oluşturuldu. Bu bir nevi sistem aslında. Doktorum ile ben ise bu programı bir süre sonra benim hayatıma göre adapte ettik.

Merve: Anladığımız kadarıyla, bu programa göre kişiye özel bir diyet listesi çıkartılıyor. Peki genel hatlarıyla sen nasıl bir program uygulamıştın bu 3 ay boyunca ?

Başak: Aslında Metabolic Balance'ın diyet programı temel olarak 4 evreden oluşuyor. Ben şu anda 3 ayın ardından, 4. evrenin başındayım.

İlk evresi detoks olarak tabir edebileceğimiz 2 günlük bir evre. Bu evrede 2 gün boyunca besin listemizde bizim için önerilmiş yiyeceklerden tek bir tip seçerek gün boyunca sadece onunla besleniyoruz. (Ben birinci gün patates, ikinci gün kabak seçtim, ancak bunlar herkesin kan değerlerine göre değişiklik gösterecektir.)

2.evre yağ yemediğimiz minimum 2 hafta boyunca sürecek olan bir evre. Burada normal beslenme programımızı uyguluyoruz ancak asla yağ yemiyoruz. Izgara et, yağsız salata sebze, meyve vs. gibi farklı besinler tüketiyoruz. Bence en zor dönem bu 2 haftaydı. Hem vucudumuz düzenli yemeye alışıyor, hemde maalesef dışarıda yağsız yiyecek bulmak neredeyse imkansız gibi oluyor. Bu nedenle özellikle öğle yemeğimizi evden getirmeniz bu evrede ekstra bir önem taşıyor.

Daha sonra sıkı dönem dediğimiz programımıza birebir bağlı kaldığımız ancak yağ yiyebildiğimiz 3. evre geliyor. Bu dönemde oldukça rahatlıyoruz, çünkü dışarıda yemek zorunda kaldığımız protein içeren (tavuk, balık, peynir gibi) salataları ya da ızgaraları yiyebiliyoruz. Bu dönem normalde minimum 2 hafta sürüyor. Ancak vermek istediğimiz esas kiloyu bu dönemde verdiğimiz için genelde doktorlar bu evreyi daha uzun tutabiliyor. Örneğin bende bu dönem 2 ay kadar sürdü. Bu evreden sonra bizim isteklerimize göre programımıza yeni besinler katılabiliyor.
Ve şu anda ben 4. evredeyim. Örneğin bu evrede kolesterol değerim düştüğü için kuzu eti yemeğe hak kazandım :) Ayrıca artık hafta 2 kez yemekten sonra olmak koşuluyla dondurma yiyebiliyorum. Ve bazen haftasonları kaçamak yapabiliyorum. Bir kaç haftada bir öğün olduğu için sorun olmuyor.

Merve: Peki genel hatlarıyla, diyet programına göre herkes için geçerli olabilecek önerilerin var mı acaba?

Başak: Bu programın herkes için geçerli olacak 3 ana maddesi var. Bunları şu şekilde maddeleyebiliriz:

1. 5 saatte bir yemek yemek, kesinlikle ara öğün yok! (Bu madde diğer birçok diyetisyenin uyguladığı programlara göre farklılık gösteren en önemli nokta bence)

2. Her gün 1 elma yemek zorunlu.

3. Bol bol su içmek programın ana maddesi.

Merve: Peki bu diyet programının zayıflamak haricinde, sana ne gibi faydaları oldu, bizlerle biraz bunları paylaşabilir misin ?

Başak: Benim ilk programa başladığımda kolestrol değerim normal değerlerden çok yüksekti. 2 ay sonunda kolesterol değerlerimde önemli bir düşüş yaşadım. Zayıflamanın haricinde, sağlığımı da kazanmış oldum :)

Merve: Peki spor ne alemdeydi ? Diyet listeni uygularken düzenli olarak spor da yapabildin mi?

Başak: Açıkcası bu programı yaparken pek spor yapmaya vakit ayıramadım ancak geçen hafta doktorum artık spor yapmam gerektiğini üstüne basarak söyledi. Bu arada programın özellikle ilk 2 haftasında ağır spor pek tavsiye edilmiyor.

Merve: Aslında benim en çok merak ettiğim sorulardan biri de sosyal hayatındaki değişiklikler. Diyet yaparken, hiç sosyal hayatında kısıtlamalar olduğunu hissettin mi? Biliyorsun, bizim kültürümüz genellikle yemek yemek üzerine kurulu. Ne zaman bir aktivite olsa, önce gidilecek yemek yerleri düşünülüyor da :)

Başak: Örneğin düğün, nişan, doğumgünü gibi etkinliklere katıldığımda dikkat ettiğim bir kaç şey var tabi. Mesela kendi doğumgünüm dışında hiç bir doğum günü etkinliğinde pasta yemedim :) Metabolizmamızın düzene girmesi için, içki içmemekte önemli. Ama bu konuda birkaç haftada bir kaçamak yaptığımı itiraf etmeliyim. Ama neredeyse ilk 2 ay hiç alkol almadım.

Merve: Başakcım, peki son olarak eklemek istediğin birşeyler var mı ? Diyetisyene gitmek isteyen okuyucularımız için ne gibi önerilerin olabilir?

Başak: Bir listeye nasıl uyacağım diye düşünen takipçilerin olabilir. Ancak her öğünde sabit yemeniz gereken şeyler yok, bunu lütfen aklınızdan çıkartmayın. Örneğin öğlen ve akşam menülerinizi değiştirebilirsiniz. Ayrıca listenize yemeniz gereken besinler; x miktar baklagil, x miktar kümes hayvanı ya da x miktar balık şeklinde yazıyor. Siz yiyebileceğiniz herhangi bir baklagil, kümes hayvanı ya da balık seçebilme hakkına sahip oluyorsunuz.

Burada dikkat etmeniz gereken diğer bir nokta da her öğünde yanlızca tek bir tip protein tüketmeniz. Mesela yumurta yiyorsanız aynı öğünde peynir tüketmemelisiniz. Ancak bir sonraki öğünde farklı protein grubu seçmelisiniz ki; vucudunuz farklı proteinleri alsın.

Ayrıca diyet boyunca çavdar ekmeği tüketilmesi tavsiye ediliyor, bu konuda emin olmasam da diğer ekmeklere göre daha tok tutması bunun başlıca nedeni.

Bunun yanısıra, dışarıda rahatlıkla yediğim yemeklerden sizlere bazı örnekler vereyim: ton balıklı ya da ızgara somon salata, tavuk fajita (tortillalardan sadece 1 adet yiyorum ve yanında gelen sadece avakado sosunu yiyorum ama bunun aslında uygun olduğundan emin değilim :)), çöp şiş, ızgara tavuk, kuzu pirzola vs. Bu arada şunun da altını çizmekte fayda var ki; bunlar tamamen benim kan değerlerime göre verilmiş besinlerdir, kişilere göre farklılık gösterecektir.

Son olarak bir de şunu belirteyim, spora ilk gittiğimde yağ kütlemi ölçmüşlerdi. Daha sonra bu ölçümü yaptırdığımda (diyetime başladıktan yaklaşık 2 ay sonra) 5 kilo verdiğimi bunun 4.8 kilosunun yağ kütlemden gittiğini öğrendim. Kısacası, hiç kas kaybetmemiştim, aksine hep yağlarımdan kurtulmuştum.

Bu arada gururla söylemeliyim ki bugüne kadar (yaklaşık 3 ayda )toplamda 9 kilo verdim. Kalçamdan 10 cm, göbek kısmımdan da 8 cm inceldim.

Merve: Peki Metabolic Balance programını uygulamak isteyenlere nasıl bir yol gösterebiliriz? Doktoruna nasıl ulaşabilirler?

Başak: Bu programı uygulayan Türkiye genelinde farklı temsilciler var, bence siz de fazla kilolarınızdan, sağlıksız yaşam tarzınızdan şikayetçiyseniz en yakın temsilcinizle görüşün.

Merak edenler için işte internet adresi:

http://www.metabolic-balance.com/tr/desktopdefault.aspx/tabid-459/

Herkese iyi yazlar diliyorum.


Editörden ufak bir not:

Sevgili Başak'cım. Gerçekten şunu söylemek istiyorum ki; fıstık gibi oldun! Röportaj teklifimizi kabul edip, tüm samimiyetinle deneyimlerini bizlerle paylaştığın için ayrıca tekrar tekrar teşekkürler :)

28 Haziran 2011 Salı

Amerikan Modası: TOMS Ayakkabıları



Moda denince hepimizin aklına ilk Italya gelse de, Amerika'nın da moda trendleri üzerindeki rolünü ve etkisini es geçmemek gerek diye düşünüyorum.

Durum böyle olunca, siz okuyucularıma bu yazımda Amerika'da virüs salgını gibi yayılmaya başlayan bir ayakkabı markasından bahsetmek istedim!

Özellikle rahat ve casual giyinmekten hoşlananlar için, muhteşem modellere sahip olan bu marka, sıcak yaz günleri için tam da aranılan şey. Aslında bildiğimiz espadril ayakkabıları andıran, keten kumaştan üretilen, basit, sade, ve rahat tasarımlarıyla ön plana çıkan bir trend, TOMS.

Nasıl Giyerim?

Bu ayakkabıları nasıl giyerseniz giyin, hiç farketmez. Çünkü bu tarzda önemli olan rahat olmak. İsterseniz şortlarla, isterseniz jeanlerle, isterseniz de etek ve elbiselerle kombinleyebilirsiniz.

TOMS denince akla ilk gelen modeller, renkli ve spor tasarımlar. Benim önerim, bu tarz canlı renklere sahip modelleri daha sade kıyafetlerle kombinlemeniz olacaktır.



Ancak dişi tarzından ödün vermek istemeyen kadınlar, bu tarz platform topuklu modelleri de tercih edebilirler. Tabii bu modellerde de bir çok farklı renk seçeneğiniz olduğunu unutmayın!



Kimler Giyer?

Bu ayakkabı modeli Kadın - Erkek ayırt etmiyor. Bir çok ünlü tarafından tercih ediliyor. Örneğin, Hollywood'un gözde bekarlarından :) Zack Efron. Cool and Casual:


Veya Maggie Grace gibi siz de şık elbisenizi, farklı bir TOMS modeliyle tamamlayarak, rahatınıza ne kadar düşkün olduğunuzu gösterebilirsiniz.


Bu arada TOMS, ayakkabı modelleri ile olduğu kadar aynı zamanda farklı pazarlama stratejisi ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Çünkü Amerika'da satılan herbir TOMS ayakkabı ile, Afrika'da ki yardıma muhtaç çocuklara 1 çift TOMS hediye ediliyor. Yani aldığınız her ayakkabının, bir eşi de ihtiyaçlı bir çocuğa gitmiş oluyor.


Nerede Bulurum?

V2K ve bazı Beymen mağazalarında bulabilirsiniz.

Ben markayı, ayakkabı modellerini ve pazarlama stratejilerini son derece dahiyane buldum. Bazen basit ve sıradan gibi görünen tasarımlar, bu gibi muhteşem sonuçlar yaratabiliyorlar!

13 Haziran 2011 Pazartesi

İstanbul'da Jazz Nardis'de Dinlenir!

Hürriyet Gazetesi tarafından 2010 yılında, En İyi Canlı Müzik Sahnesi olarak seçilen Nardis Jazz Club, gerçekten de bir numara!



Geçtiğimiz Aralık ayında, bir etkinlik dolayısıyla, tam da yılbaşından bir gün önce 30 Aralık Perşembe akşamı, bu mekandaydım. Gitmeden önce "kesin biz bize oluruz, yılbaşından önce kimse dışarı çıkmaz, kendini yılbaşı gecesine saklar" diyordum ki; mekana girdiğimde ne kadar yanılmış olduğumu gördüm. Galata Kulesi'nin hemen yanıbaşında bulunan, sıcak ve samimi bir mekan Nardis.



Girişler "müzik dinleme ücreti" adıyla 30 TL, yani diğer birçok mekanda olduğu gibi "giriş + bir içki bedava" usulü ile işlemiyor. Ancak verdiğiniz paraya gerçekten de değecek kalitede bir müzik ziyafeti yaşıyorsunuz. İçerisi oldukça ferah, garsonlar son derece güleryüzlü. Üstelik yerli ve yabancı bir çok jazz sanatçısına ev sahipliği yapan mekana, turistlerden de yoğun talep var. Benim gittiğim gece, mekan neredeyse yarı yarıya yabancı Jazz severlerle doluydu.


Mekan hakkında daha detaylı bilgilere ve etkinlik takvimine: http://www.nardisjazz.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Şimdiden hepinize iyi dinletiler :)