31 Aralık 2012 Pazartesi

Yeni Yıl Mesajı (:


Yeni yıla saatler kala, her ne kadar yapacağım işler ardı ardına sıraya dizilmiş olsa da, bir mesaj vermek geldi içimden =)

Çok şükür ki 2012'yi güzel bir şekilde kapatmak üzereyi(m)/(z).

Dileğim herkes için 2013'ün; çocuk ruhlarına sıkı sıkıya sarıldıkları, tıpkı küçükken ki gibi saf ve temiz kaldıkları, sevgiyi, neşeyi, bolluğu ve bereketi herkes ile paylaşabildikleri, sağlık ve mutlulukla dolu bir yıl olması... 


Hepinize Sağlıklı, Mutlu, Sevgi Dolu Nice Yıllar! (: 

28 Aralık 2012 Cuma

Bebek Odası Dekorasyonu

Sanırım artık bir blogger olarak, ben bile yenilikleri takip ederken güçlük çekiyorum :) Giyim trendleri, yılbaşı conceptleri, bebek odası dekorasyonları, doğum günü kutlamaları, sevgililer günü hediyeleri, evlilik teklifleri, saç modelleri, doğru makyaj teknikleri vs derken sanki her kafadan binbir çeşit yeni ve yaratıcı fikir çıkıyor gibime geliyor. Algımın seçeceği o kadar çok güzellik var ki... Gerçekten işim gittikçe zorlaşıyor (:

Ama işimi ve sizlere yeni şeyler sunmayı çok seviyorum. Tıpkı şu anda yaptığım gibi... :)

Henüz böyle tatlı telaşlarım olmasa da bu sefer, bebek odaları için farklı tasarımları, gözüme hoş gelen detayları yakın markaja alıyorum.


Neden Sevdim?
Eğer çok oyuncu bir çocuğunuz varsa ve sürekli olarak eşyaları kımıldatarak alt kattaki komşuların uykularını kaçırıyorsa, halı yerine bu tarz eğlenceli çorapları eşyalarınıza geçirerek hem gürültüyü, hem de parkelerinizin çizilmesini engelleyebileceğinizi düşündüğüm için :)


Neden Sevdim?
Çocuğunuzla birlikte kendisinin adını veya aile üyelerinizin adlarının baş harflerini minik renkli düğmelerle kağıtlara işleyebilir, çerçeveleyebilir ve duvarlarınızı bu şekilde süsleyebilirsiniz. Üstelik bu el işi çalışmalarını çocuğunuz ile birlikte yaparken, boş vakitlerinizi eğlenceli bir şekilde değerlendirebilirsiniz :) 


Neden Sevdim?
Sade çocuk odalarını, çok az bir maliyet ile bu şekilde duvar stickerları ile süsleyerek bambaşka bir hale getirebileceğiniz için.


Neden Sevdim?
Bulutlara karşı kişisel olarak özel bir ilgim olduğu için :)


Neden Sevdim?
Sıradan bir tabureye göre çok daha eğlenceli ve sevimli olduğu için :)


Neden Sevdim?
Esprili değil mi?


Neden Sevdim?
Çocuğunuz ile birlikte bir aile ve bu minik aileye bir de yuva yapabilirsiniz. Hem sizin için güzel bir aktivite, hem de onun için tatlı bir oyuncak olabileceği için sevdim =]


Neden Sevdim?
Bir çocuğa aşılanması gereken en güzel alışkanlığın; kitap okumak olduğuna inandığım için :)


Neden Sevdim?
Her ikisi de çok masum ve sevgi dolu göründüğü için :] 

23 Aralık 2012 Pazar

Dalgalı Balık Sırtı Saç Modeli

Dün akşam bir düğün vesilesi ise Nişantaşı'nda Hair Mafia'da saçımı tarattım :)

Kafamda çok daha klasik bir model vardı, ama bilirsiniz... Kuaföre girdiğiniz an aslında hayalinizdeki modeller yerine genellikle kuaförünüzün o gün içinde olduğu ruh durumuna göre bir saçla çıkarsınız.

"Çok kesme, aman sadece 2 parmak" dersiniz, ama bir bakarsınız ki 20 cm saç kesilmiş. Veya "çok kızıl olmasın, çikolata kahvesi istiyorum" dersiniz ama bir bakarsınız ki kumral çıkmışsınız :)

O yüzden artık saçımı yaptırmak için kuaföre gittiğimde, "tamamen sana bırakıyorum, nasıl yapalım dersin?" diye soruyorum. Eğer çok abuk sabuk, uçuk kaçık bir model değilse tamamen kendisine bırakıyorum kendimi. Çünkü bence saç yapımı yaratıcılık ve özgürlük istiyor.

Eğer kuaförünüzü rahat bırakmazsanız ve sürekli olarak; "şöyle olsun", "bak sakın burası böyle olmasın" derseniz o zaman emin olun kendisi de rahat çalışamayacak, stres olacak ve içinize sinmeyen bir saçla çıkacaksınız oradan...

Her neyse kuaförler ile doğru iletişim konusuna bir başka yazımda değineceğim :) ancak şimdilik sadece, dün akşam için taranan saçımı ve yapımını paylaşmak istiyorum.

İşte saç modelimiz :)


Bir de bu açıdan alalım :)

 Yapım aşaması ise şöyleydi:

- Önce saçlar güzelce yıkanıyor. Kurutuluyor...
- Düzleştirmeye veya fön çekilmesine gerek yok...
- İşleme başlamadan önce tüm saçlar (özellikle uçları) bir güzel spreyleniyor ve daha sonra dar çaplı düzleştiriciler ile tüm saçlar tutam tutam ayrılıyor ve uçları dalgalı olacak şekilde kıvrıltılıyor.
- Tüm saçların düzleştirici sayesinde kıvrıltılması bittikten sonra saçları, başımızı öne doğru eğerek biraz havalandırıyoruz ve hacim kazanmasını sağlıyoruz.
- Düzelip, tekrar aynaya baktığımızda karşımızda şarkıcı Hadise'nin aslan yelesi kıvamındaki kıvrılmış saçlarını görmüş gibi oluyoruz :) Aslında sadece bu şekilde dalgalı ve havalı kalması bile çok güzeldi bence. Beğenenler işlemleri bu aşamada kesip, saçlarını dilediği gibi kullanabilirler :)
- Daha sonra gürleşmiş ve dalgalandırılmış saçlarımızın diplerine krepe yapılıyor. Saçların daha da hacimlenmesi sağlanıyor.
- Bu işlemden sonra saçınızı hangi yöne doğru ayırıyorsanız, o şekilde ayırarak bir tarafta toplamaya başlıyorsunuz. Arka tarafta firketeler ile biraz oynama yapmanız gerekebilir. Çünkü saçı bu noktada sabitlemek çok kolay değil...
- Daha sonra bir yanda toplanan dalgalı saçlara balık sırtı örgü modeli uygulanıyor. Örgünün ucuna göz zevkiniz için şeffaf renk bir lastik veya tam saçınızın tonuna uyan bir ince lastik takabilirsiniz.
- Tüm bu işlemlere başlamadan önce kuaförüm yana atmak üzere birkaç tutamı, tepede tuturmuştu (onları toplamadı veya örgüye dahil etmedi). Kıvrılan bu saç tutamları da saçın daha doğal  görünmesi için daha sonra salık bırakılıyor ve spreyle iyice sabitleniyor.
- Ve saçlarınız kullanıma hazır hale geliyor :)

14 Aralık 2012 Cuma

Kadın - Erkek İlişkileri Üzerine Aykırı Sorular ve Çok Dobra Cevaplar


Herşey bir gün iş yerinden arkadaşım Cihan'ın "Ben blogunda köşe yazarı olabilir miyim?" sorusu ile başladı. Düşündük, taşındık bir türlü kendisine uygun ve aynı zamanda kadınlara da bir şekilde dokunacak bir konu üzerinde uzlaşamadık...

Durum böyle olunca ben de "O zaman sana kadın-erkek ilişkileri üzerine en çarpıcı soruları sorayım, kabul mü?" dedim. Kendisi de sanırım demeç vermeye dünden razıymış :) ki hemen kabul etti... Daha sonra sorular geldikçe, bir başka beyefendinin daha konuya olan ilgisi arttı, ve o da röportaj vermek istediğini söyledi =) Son derece spontane bir şekilde, aklıma gelen en aykırı soruları tüm meraklı okuyucularım için sordum!

Ve sonunda işte bu keyifli ve samimi röportaj çıktı ortaya... İlgilenenlere duyurulur. Röportaj yaptığım beyler kozmopolit, hali vakti yerinde, işi gücü kariyerinde elinde... Cihan Koçaroğlu (27), Kağan Dinçsoy (29). 

Merve: Sizin aileniz açık görüşlü ve modern. Ama hayat bu ya, bir bakmışsınız ki karşı mahalleden “kapalı” ve son derece muhafazakâr bir kıza tutulmuşsunuz… Aileniz bu duruma şiddetle karşı çıkıyor. Arkadaşlarınız “hayat görüşünüz uyuşmuyor ki, nasıl olacak bu iş?” diye içten içe düşünüyorlar. Ne yaparsınız? Sizce gerçek aşk kültür ve hayat görüşü farklılıklarının önüne geçecek kadar kuvvetli bir olgu mudur?

Cihan: Soruyu örnekten bağımsız olarak cevaplamak istiyorum öncelikle. Evet gerçek aşk her türlü farklılığı ortadan kaldıracak kadar kuvvetli bir olgudur. Örnekten gidersek; ilişkilerde ailenizin arkanızda olması sizin mutlu olmanız için gereklidir. Benim için evlilik yeni bir aile kurmak değil aileyi genişletmek anlamına geliyor. Bizim ailemize gelin gelmez, anneme “kız evlat” kardeşlerime “kız kardeş” gelir.

Kağan: Gerçekten sert bir soruyla başladık, aslında 20’lerimin başlarında olsam bu soruya vereceğim cevap tamamen farklı olurdu. Gerçek aşkın sihirli olduğuna çoğu kültürel ve düşünce farklılığını ortadan kaldıracağına inanmakla birlikte; sosyal ortamın ve hayatın aslında hepimize olan baskısının, aşkı, aile hayatını, tercihlerinizi ne kadar etkilediği de bilinen bir nokta. Sonuç olarak böyle bir durumda galiba kendimde, tüm hayatımı etkilemesi, çok sayıda kişinin karşımda duracağı veya daha içe kapanık bir yaşam süreceğim korkularıyla çok ileri gidecek gücü bulamazdım.

Bir çok konuda karşımdakini değiştirme düşüncesini sevmememe rağmen bu konuda biraz bunu deneyip eğer olmuyorsa pes demek en doğrusu benim için. Aslında “kapalı” sözcüğü burada kilit nokta biraz da bunu değiştirmeye çalışarak ancak karşımdakinin muhafazakarlığını etkilemeyerek bir çözüm yolu arardım. Ama bu soruya 10 yıl önce çok farklı cevap verebilirdim.  


Merve:  Bir de soruya farklı bir boyuttan bakalım. Çok modern, güzel ve yeri geldiğinde açık giyinmeyi seven sevgilinizle, uzun süreli bir ilişkiniz var. Her şeyiniz muhteşem uyuşuyor. Arkadaşlarınız ve aileniz de “evlilik yakındır” diye düşünmeye başlıyorlar. Ama sonra birden bir de bakıyorsunuz ki hayat görüşü gittikçe sizinkine ters düşmeye başlıyor. Giyimi değişiyor, hareketleri değişiyor ve sizin hayat görüşünüzü de kendininkine uydurmaya çalışıyor. Belki kapanıyor, ve sizden de artık içkiyi bırakmanızı talep ediyor. Böyle bir durumda ne yaparsınız?

Cihan: İlişkilerde yapılan en büyük yanlıştan birisi bence. Karşınızdakini kendinize benzetmeye çalışmak.. Öncelikle karşınızdakinin doğal halinden, yaşam tarzından, oturmasından-kalkmasından, giyiminden veya konuşmasından rahatsız oluyorsanız birlikte olmazsınız. Diyelim ki örnekteki gibi tek taraflı olarak sonradan değişme kararını aldı sevgilim, ben onu hala seviyorsam veya o hala beni seviyorsa ilişki devam eder. Gerektiğinde tabiiki birbirimize doğru düşündüklerimizi anlatmak ve teşvik etmek gereklidir ancak bu zorlama ile veya baskı yaparak olmamalı.

Kağan: Sıkıntı çok büyüdü şimdi, biraz sert çıkardım başta “Hayda nerden çıkıyor bunlar derdim içimden ama”  aslında karşındakini değiştirmeye çalışmak yani ilişkideki özgürlük paradoksuna geliyor sonuç, burada değiştirilmeye çalışılan ben oluyorum ve galiba fazla törpüleneceğimi düşünmüyorum. Belki bazı psikolojik destek turları ve sebep araştırmaları sonucunda ışık görünmüyorsa yine maalesef bu iş te olumsuz yöne gidecek gibi görünüyor. Ama kendimi kötü hissettim sürekli kesip atmalı cevaplar veriyorum, ilerde bana göre sorular yok mu? 


Merve: Görücü usulü evliliğe nasıl bakıyorsunuz? Günümüzde ilişkilerin olabildiğince hızla tüketildiği bir dönemde, görücü usulü evlilikler, kutsal aile müessesesini kurtarabilir mi dersiniz?

Cihan: Kimin “gör”düğü önemli demek istiyorum J Şaka bir yana insanların uyuşması çok önemli, bu sebeple birbirlerini tanımalılar ama tanıma periyodu çok fazla uzamamalı. Evlenmek istediğin kızı anında anlarsın çünkü.

Kağan: Aslında artık daha yoğun, yorgun ve özellikle yalnız hayatlar yaşıyoruz eskiye göre, görücü usulü kim ne derse desin belki de çoğumuzun anne babalarını birleştiren daha uzun sürmesi psikolojik olarak garanti edilmiş evlilikleri sunan bir kavram. Benim görüşüme gelirsek aslında kendi şansımı oluşturmak daha heyecanlı bir olgu, ama hangi yalnız erkek bir kıza aa arkadaşın güzelmişJ veya hangi yalnız arkadaşı olan kız, bir erkeğe şu arkadaşım da çok güzel baksana resimlerine gibi diyaloglar kurmuyor. Sadece biraz farklı bir görücü usulü olmaya başladı hayat, filmlerdeki hikayelerle tanışmaları saymazsak. 


Merve: Kendinizden yaşça büyük biriyle birlikte olmaya, evlenmeye nasıl bakıyorsunuz? Daha önce hiç böyle bir ilişki yaşadınız mı? Eğer yaşadıysanız, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Cihan:   J Bu tarz bir ilişkim oldu evet. Ama ciddi bir ilişki değildi, bu sebeple zorluk yaşamadım hatta bana hayat tecrübelerini aktardı, iyi oldu. Evleneceğim kızın benden yaşça küçük olmasını tercih ederim ama hayat bu herşey olabilir, Adriana Lima gelirse hayır demem kesinlikle J

Kağan: Kendimden yaşça birlikte olan birisi ile ilişkim oldu ama en fazla 3-4 yaş çok yanlış algılama sakın. Ancak bu yaş farklarında bile farklı bakış açıları olduğunu hissedebiliyorsunuz, psikolojik olarak iki tarafın da çok güçlü olması, bunu kabullenebilmesi ve tüm çevrelerine kabul ettirebilmesi gibi süreçlerden geçmek gerekiyor, bir kişi yeterli güçte değilse maalesef sonu hüsran oluyor bu ilişkilerin devamında. Evlenme konusuna ise kesinlikle sıcak bakmıyorum, hem fizyolojik hem de zihinsel olarak ilk 10 yılı çok iyi geçecek olsa bile ilerleyen dönemlerde çok sıkıntılı zamanlar yaşanması muhtemel. Bir büyüğümün formülü var en ideal evlenme yaşı erkeğin yaşının yarısı artı 8 + 9 yaştır diyeJ buna ben de inanıyorumJ

Merve: Bir Cumartesi akşamı koltukta yayılmış, sevgilinizle birlikte film izliyorsunuz. Ve bir anda gerçekten de hiç alakanızın olmadığı bir kızdan, size sevgilinizin kıskançlık krizine girmesine sebep verecek bir mesaj geliyor. Tartışma bir anda büyüyor, ve olay artık size gelen mesajdan çıkıp bambaşka yerlere gidiyor. Kaç yıl önceki defterler tekrardan açılmaya başlıyor… Bu anda kendi sinirine yenik düşen sevgiliniz, bir anda size hıncından tokat atıyor. Ne yaparsınız?

Cihan:  Hırçın kızlar hoşuma gidebilir ama şiddete karşıyım. Bu yüzden “Eline sağlık hayatım tekrar vur lütfen” demem tabiki J Bunu neden yaptığını sorgularım “güzel bir şekilde”. Bunu tekrar yapmaması için de ikazlarım olacaktır elbette..

Kağan: Yapısal olarak karşımdakine sesimi bile yükseltmediğimi düşünürsen bu tokat olayı benim için büyük bir aşamadır, tabi ki affedilebilir ama bir akrep olarak benim için bu kabul edilemez bir intikam ve kin duygusunu beraberinde getirecektir. İşleri çok zorlaştıracağı kesin ama sevgililer arasındaki bu olayda sevmek ve sevilmek bu küçük anın yaralarını sarabilir. 

Merve: Bir de bu soruyu, arkadaşlarınız arasında yediğiniz bir tokat olarak değiştirsek, sizin cevabınızda bir değişiklik olur muydu? Sizce toplum içinde yaşanan tatsızlıkların silinmesi daha mı güç oluyor? Yoksa sevgili arasında kalan tatsız ve çirkin olayları unutmak daha mı kolay dersiniz?

Cihan: Bu bizim ilişkimiz açısından hiç de iyi olmamış J Arkadaşlarımın arasında olması evet olayı çirkinleştiriyor ne yazık ki. Herkesin aşırılık yaptığı anları olabilir ama kendimizi kontrol etmemiz lazım. Bu şekilde davranırsa benim tepkimi de göze almış demektir..

Kağan: Arkadaşlarım arasında atılan tokat olayı farklı noktalara götürür, kendinde sosyal ortamda bunu yapabilme gücünü bulan birisi ile ilgili düşüncelerim çok olumsuz olacaktır. Toplulukta öfke kontrolü çok önemli bir insan özelliği bunun kaybedilmesi ve ilerde bu olayların yaşanması korkuları bu işi fazla uzatmamaya neden olacaktır benim için. Bu arada böyle bir olay olmadı amaa zaten benm yapacaklarım sonunda o da beni terkedip gidecektirJ karşımdakinin vay halineJ

Merve: Sevgilinizin maddi durumu sizinkiyle kıyaslanamayacak derece iyi diyelim. Ve sizler evlilik hazırlıklarına başladınız. Bir anda sevgiliniz “Annemler bize bir ev almayı teklif ettiler” dedi. Bu durumda nasıl bir yaklaşım sergilersiniz? Sizce evliliklerde ailenin reisi erkek mi olmalı? Kadınların maddi açıdan daha güçlü olduğu evliliklerde erkeklerin ezilme ihtimali var mıdır?

Cihan: Türk erkeğine sorarsan tabii ki ailenin reisi benim der, son sözü ben söylerim der, ama son söz “tamam hayatım” olur çoğu zaman J Ben ilişkilerde senin paran benim param olursa mutlu olunabileceğini düşünmüyorum bu her iki taraf için de geçerli.

Kağan: Kişisine göre çok değişken bir soru bunu kaldırabilecek kızlar var ama bunu kullanabilecek kız sayısı da az değil. Erkek olarak karşımdaki kişinin ailesinin kızlarını iyi yaşaması için çaba göstermesine itirazım olamaz, ama kötüye kullanılan bir küçük söz veya olay yine maalesef olayı bitirir benim açımdan. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur tarzı ilişkiler ve evliliklerde el ele çabayla bazı hedeflere ulaşma, daha yaşama zevki verecektir vermez mi insana.

Merve: Sevgilinizle aynı sosyal ortamları paylaşıyor olmanıza rağmen, son haftalarda sık sık alkol veya madde tutkusu sebebiyle sizden kopmaya başladığını ve uyuşturucu/alkol tüketebildiği daha rahat ortamlarda tek başına takılmayı tercih ettiğini gözlemlediniz. Bu durumda yaklaşımınız nasıl olurdu?

Cihan: Sevdiğim kızdan bahsediyoruz değil mi? Aşıksam ve başka birisini görmüyorsa gözüm, onun yanında olmak için gereken herşeyi yaparım. Onu bu hayattan sıyırıp evinin kadını çocuklarının anası yaparım J

Kağan: Yaklaşımım biraz sert olurdu bu noktada, hatta evden çıkmasına bile izin vermeyebilirim, biraz özğürlük çelişkisi oluyor diğer cevaplarım ile ama, dalgalı bir şekilde yaşayan insanlar için standardı bozmak gerekiyor. Olayın kök sebebini konuştuktan sonra eğer ciddi bir sebebi yoksa, alkol konusu daha rahat aşılabilir ama uyuşturucu konusunda uyarma ve tedavi konusunda kısa bir zamanda aksiyon alınmazsa onu yeni hayatı ile başbaşa bırakmak kalıyor son çare. 

Merve:  Long-distance relationshiplere bakış açınız nedir? Sizce gerçekten de gözden uzak olan, gönülden de uzak oluyor mu? Eğer bu şekilde bir ilişki yaşadıysanız karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi? Bunları aşmak için uzak mesafeli ilişkileri olan okuyucularımıza neler önerirsiniz?

Cihan: Arada mesafe olunca çok da ilişki olmuyor. Birlikte hareket edemiyorsunuz. Sinema, yemek, eğlence hayatında çoğunlukla yalnız takılıyorsunuz ve bir süre sonra aranızdaki duygular unutuluyor. Bu tarz ilişkilerim oldu, hatta ilişkilerim çoğu bu şekilde idi. Dönüp baktığımda neden acaba diye düşündüğümde oldu J Sanırım Turistik bir memlekette büyüyünce bu tarz sorunlar yaşıyorsunuz.

Kağan: Aynen gözden uzak, gönülden de uzak oluyor, 6 ay kritik bir nokta burda, bu zamandan sonra karşınızdaki insan farklılaşıyor, farklı şeyler yapıp, farklı şeylerden hoşlanıyor, ne kadar güçlü bir bağ olsa da sosyal ortamlar birbirinden bağımsızlaşıyor. Genç okuyuclarına önerim 25’lere kadar bu ilişkilerden sonuç almaları ve uzaklığı aşmaları, çevremde farklı ülkelerden, şehirlerden birliktelikler var ama başarı oranı belki onda birdir. Bu arada ben de başarısızlardanım. Bu konunun başarıya ulaşması güçlü karakterlere sahip iki kişinin hayattaki birçok şeyden vazgeçmesi ile mümkün sadece.

Merve: Çok iyi giden, %100 olmasa da %80 uyuştuğunuz bir sevgiliniz var. Yaklaşık 3 yıldır da birliktesiniz. “Sevgilimi ciğerim kadar iyi tanırım” diyorsunuz, ama sonra bir gün sizinle ciddi bir şey konuşmak istediğini söylüyor. Ve o da ne?! “Benim cinsel tercihim değişmeye başladı sevgilim, kendimde bi-seksüel bir eğilim olduğunu hissetmeye başladım. Ve bunu da bilmen gerektiğine inanıyorum” dedi. Böyle bir durumda tepkiniz ne olur?

Cihan: J Kötü bir şey mi onu düşünüyorum şunda J Yani bilemedim gerçekten; “nasıl devam edilir?”, “kimden hoşlanmış da böyle düşünmüş?” bunları konuşmak lazım bence.. 

Kağan: Güzel soruyu sonlara saklamışsın, önce kız arkadaşlarında da onun gibi bi-seksüel eğilim var mı sorusunu sorarımJ hangi erkeğin aklında yoktur ki zaten bu. Gerçeğe gelirsek kızdırıcı bir soru aslında farklı boyutları olabilir bu konununJ Ama sonuçta sevgilinin aşkla bir başkasını öpmesi söz konusu olduğunda öpülenin kız ve erkek olmasında ne fark var ki. 

11 Aralık 2012 Salı

Yeni Yıl Neşesi =)

Her yılbaşı yaklaştığında dergilerde, gazetelerde, bloglarda,  kısacası her yerde ve herkesde bir telaş başlıyor...

Bu telaş yalnızca yılbaşına nerede girsem, ne giysem, kimlerle kutlasam telaşı değil tabii ki.



Daha ziyade bu yıl neler yaptım, ihtiyaçlarımı karşılayabildim mi? Önümüzdeki yıl hayatımda nelerin olmasını veya nelerin değişmesini istiyorum şeklinde bir iç hesaplaşma olarak düşünülebilir...

İşte bu planları kendim için de yaparken, son haftalarda gerek Reiki gerekse Gestalt Terapi yaklaşımından öğrendiğim bilgileri sizinle de paylaşmak ve güle oynaya nasıl isteklerinizi gerçekleştirebileceğinizi aktarmak istedim.

Herşeyden önce lütfen şu bütünü aklımızdan çıkartmayalım ve bu olguyu içimize alarak, hakikaten benimsemeye çalışalım:

Düşünceleriniz pozitif olsun, çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur
Sözleriniz pozitif olsun, çünkü sözleriniz davranışlarınız olur
Davranışlarınız pozitif olsun, çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur
Alışkanlıklarınız pozitif olsun, çünkü alışkanlarınız değeriniz olur
Değerleriniz pozitif olsun, çünkü değerleriniz kaderiniz olur...

O yüzden gerek bu yazıyı okumaya başlarken, gerekse gelecek planlarınızı, ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi belirlerken olabildiğince olumlu, iyi niyetli, kendinize güvenli ve "tabii ki olabilir" diyerek başlayın. Eğer şu anda bu ruh halinde değilseniz hemen sizi bu ruh haline sokacak (deyim yerindeyse gaza getirecek) müziğinizi açın =)

Eğer tüm bunları hallettiysek, okumaya devam edip sıradaki maddelere ve yeni yıl hayat planı çalışmamıza beraberce geçelim.

Yeni Yıl Hayat Planı Çalışmasında Yapılması Gerekenler:

1) Yaşasın Yeni Yıl .....'sı! 

Yaşasın Yeni Yıl Yogası
Yaşasın Yeni Yıl Reikisi
Yaşasın Yeni Yıl Kitabı
Yaşasın Yeni Yıl Spa'sı

Diye listemiz uzayabilir... Şimdi bunlar da ne diyenlere hemen cevap geliyor...

Yeni yıl gelmeden önce veya yeni yıl geldikten hemen kısa bir süre içinde (ilk bir haftası olabilir) kendinize iyi gelecek bir şeyler yapın. Ama yalnızca kendinize verdiğiniz bir armağan olsun bu. Eşinize, çocuğunuza, annenize veya babanıza bundan ayrı olarak ne yapmak istiyorsanız, gene yaparsınız. Ancak bu sefer tamamen kendinize odaklanın. Hayatınız boyunca hep denemek istediğiniz ama sürekli olarak "vaktim yok", "param yok" veya "konu komşu ne der" baskısı altında kalarak ertelediğiniz birşeyler mutlaka ki vardır! Bunları düşünün ve gerçekten yapmak istediğiniz şeylerin bir listesini çıkartın. Ve bu listede en ağır basanları, başka hiç bir şey düşünmeden yapmaya kendi kendinze bir söz verin. Ama 3 ay sonra yaparım, 5 ay sonra başvururum demeyin! Hemen şimdi, gidin ne yapmak istiyorsanız aksiyon alın. Bir elişi kursu mu? Hemen şimdi araştırın ve kaydolun. Vücudunuz çok mu gergin, iyi bir hamam ve masaj sefasına mı ihtiyacınız var? Hemen arayın ve güvendiğiniz bir yerden randevu alın!

Çok büyük, çok komplike istekler olmak zorunda değil bunlar. Sadece gerçekten çok istediğiniz ve size gerçekten iyi geleceğine inandığınız şeyler olsun yeter...

Çünkü hayatımızda hep ufak olduğunu düşündüğümüz, ve nasılsa "... olunca yaparım" diye tamamladığımız isteklerimizi erteleme eğilimindeyizdir. Ve hep ertelediğimiz bu istekleri çok nadiren gerçekleştirmeyi başarabiliriz. O yüzden sakın, sakın ama sakın ertelemeyin! Unutmayın, bir gün gelecek hepimizin bir şekilde vadesi dolacak. Ve o zaman geldiğinde "keşke daha çok para kazansaydım" "keşke bir ev daha almış olsaydım" diye düşünmeyeceğiz. Aksine desek desek; "keşke ...'yı kırmasaydım", "keşke sevdiğim işi yapsaydım", "keşke bana dayatılan şeyler yerine, hayallerimin peşinden gitseydim" gibi duygulara ve değerlere dayalı şeyler için keşkeleyeceğiz.

O yüzden hiç bir şeyi gerçekten zorda kalmadıkça ertelemeyi huy olarak edinmeyin.

2) 3 Çarpı 20'nin Kaç Olduğunu Düşünmeyin!

Şimdi size desem ki...

3 Çarpı 20'nin kaç ettiğini düşünmeyin...
Türkiye'nin başkenti'nin neresi olduğunu kafanıza takmayın...

Otomatikman beyniniz ben cümlemi tamamlamadan 3 ile 20'yi çarpar ve bir köşesinde 60'ı tutar.
Aynı şekilde Türkiye'nin başkenti Ankara'dır der, ve bir kenara yazar...

Yani siz beyninize çoktan o mesajı vermişsinizdir bile.

Bunun aynı şekilde olumsuz kelimeler içinde geçerli olduğunu sakın unutmayın. Örneğin bir konuda düşünürken veya fikrinizi kelimelere dökerken olumsuz kelimeler yerine her zaman olumlu kelimeleri tercih edin.

Örneğin;
"bana bağır-ma!" yerine, "benimle daha alçak sesle konuşur musun?"
"beni aldat-maz" yerine, "bana her zaman sadıktır"
"buralar ne kadar pis!" yerine, "şuralar bir pırıl pırıl olsa" gibisinden listemizi uzatabiliriz.

Kullandığınız kelimeler ile 2013'de hayatınızı değiştirmek sizin elinizde :)

3) Neden Sorusunu Terk Edin.

Geçmişte yaşadığınız olaylar ve deneyimlerinizi düşündüğünüzde kendinize "neden böyle yapmıştım?", "neden beni o okula gönderdiler?" gibi sorular sormayı bırakın. Çünkü neden sorusunun cevapları her zaman geçmişinizde yaşanan spesifik olaylarda saklıdır. Ve bu soruların cevaplarını bulsanız bile, geçmişte yaşanan bir olayı değiştiremeyeceğiniz için, geçmişten gelen "tamamlanmamış işlerinizin" arttığını hissedebilirsiniz.

Neden sorusu yerine, "ne zaman kıskançlık yapıyorum?", "hangi durumlarda öfkeme yenik düşüyorum?" soruları ile bir çalışma yapabilirsiniz. Bu sorulara cevap olan durumları belirlediğiniz ve davranışlarınızla barıştığınız zaman; artık kendinizi çok daha rahat kontrol edebildiğinizi göreceksiniz.

Diyelim ki çok kıskanç birisiniz, ve yerli yersiz yaptığınız kıskançlıklar sizin enerjinizi düşürüyor. Veya titizlik hastası bir insansınız, durmadan evinizi, bulunduğunuz ortamı tertemiz görmek istiyorsunuz... Şimdi bu duygularınızın özellikle tavan yaptığı anları, bu anlara sizi sürükleyen olayları ve çevreyle temas şekillerinizi kendinize samimi olarak bir itiraf edin, düşünün bakalım. Daha sonra da, kendinizi severek ve olduğunuz gibi kabullenerek (kendinizi yargılamadan) "Evet köşeye sıkışmış hissettiğimde böyle yapıyorum demek." diye içsel itiraflarınızı yapın. Keşfettiğiniz ve değiştirmek istediğiniz bu davranışlarınızın oluşmasına sebep olan olaylara benzer durumları yaşadığınızda artık her şeyi biliyor olacaksınız. Bir daha ki sefere belki alıştığınız tepkileri vermek yerine; "İşte gene aynı duygu çıktı ortaya, gene kendimi köşeye sıkışmış hissediyorum. Durup bir sakinleşmeyi ve daha önce yaptığım gibi ani tepkiler vermemeyi seçiyorum" diyebilirsiniz.

Eğer verdiğiniz ani tepkilerden ve anlık öfkenize yenik düşmekten şikayetçiyseniz o zaman Buda'nın şu hikayesi belki sizin ilginizi çekebilir:

"Bir kişi iki şekilde yaşayabilir: çeperinden yaşayabilir veya merkezinden yaşayabilir. Çeper egoya aittir ve merkez ise varlığa aittir. Egondan yaşıyorsan her zaman diğeriyle ilişkili olarak yaşıyorsun. Çeper diğeriyle ilgilidir.

Her ne yaşıyorsan yaşa hiçbirisi bir eylem değildir, her zaman bir tepkidir; sana yapılmış olan bir şeye karşılık yapıyorsun. Çeperden hiçbir eylem yoktur, hepsi bir tepkidir; merkezinden hiçbir şey gelmez. Bir anlamda sen koşulların kölesisin. Sen hiçbir şey yapmıyorsun; daha çok bunu yapmak zorunda bırakılıyorsun. Merkezden yaşamda ise bu durum tamamen değişir. Merkezden eyleme geçmeye başlarsın; ilk kez bir rela-ta olarak değil, kendi doğrularınla var olmaya başlarsın. 

Buda bir köyden geçiyor. Bazı insanlar kızgınlar, onun öğretilerinin fazlasıyla karşısındalar. Onu taciz ediyorlar, ona hakaret ediyorlar. Buda sessizce onları dinler ve der ki: "Bitirdiyseniz izin verin de devam edeydim. Bir sonraki köye ulaşmam gerekiyor ve beni bekliyor olacaklar. Eğer zihninizin köşesinde bir şeyler hâlâ varsa, geri dönüp bu yol üzerinden geçerken bitirebilirsiniz."

Onlar da der ki: "Seni taciz ettik, sana hakaret ettik, bize bir şey söylemeyecek misin?" Buda şöyle der: "Asla şu an tepki vermem. Ne yaptığınız sizi ilgilendirir; asla şu an tepki vermem, beni bir şey yapmaya zorlayamazsınız. Beni taciz edebilirsiniz; bu size kalmış. Ben bir köle değilim. Ben özgür bir adam haline geldim. Ben merkezimden hareket ederim, çeperimden değil ve sizin tacizleriniz sadece benim çeperime dokunabilir, merkezime değil. Merkezim dokunulmadan kalır." - Osho

Belki bir Buda kadar olmak günümüzde size çok zor görünüyor olabilir, ama elimizden gelenin en iyisi her zaman olabiliriz. Değil mi? 

O yüzden yeni yıl hedeflerinizi koyarken, planlarınızı yaparken mutlaka kendinizi keşfetmeyi, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi ve bu haliniz ile kendinizi sevmeyi lütfen ihmal etmeyin. 


Şimdiden tüm dileklerinizin 2013'de de gerçekleşmesi dileklerimle, (: Mutlu Yıllar! :)

Merve

4 Aralık 2012 Salı

Takılar ve Aksesuarlarda Ufak Detaylar

Takılarda, aksesuarlarda, saç modellerinde ufak detaylara bayılan birisi olarak; tüm kombinlerinizin bu tarz inceliklerle çok daha renklenip, ilgi çekici olabileceğine inanıyorum :)

Kendim için biraz araştırma yaparken kadınların modası okuyucularının da ilgisini çekebileceğine inandığım ufaklıkları paylaşmak istedim :) 



Eğer kulaklarınızda biden fazla delik varsa, farklı çeşit küpelerinizle barışçıl bir tema yapabilirsiniz! =)

Çeşit çeşit, rengarenk nazar boncukları da farklı bir opsiyon!




Kuşlar, kediler, köpekler, kaplumbağalar, ördekler her zaman favorim olmuştur :)


Özellikle 2012 yazından beri bu tarz çok tuttu. Saatiniz ve kıyafet tarzınızla uyumlu üst üste birkaç farklı bilekliğin takılması güzel bir kombin oluyor. 
Nerede Bulurum?

Bu tarz takıları online olarak; Trendyol, Markafoni, 1v1y.com gibi indirimli ürün satışı yapan sitelerde çok rahatlıkla bulabilirsiniz. Ben kendi adıma Trendyol'u severek kullanıyorum :) 1'den fazla ürün sipariş ettiğinizde, ürünleri farklı markalardan bile alıyor olsanız 2. kargonuz bedava oluyor. O yüzden isteklerinizi biriktirip, ay başında veya harçlıklar alındığında toplu olarak alışveriş yapmanızı da ayrıca öneriyorum.

Eğer online alışverişten hoşlanmıyorum, halen güvenemiyorum diyorsanız da; Accessorize, SIX Accessories, Coquet gibi bir çok zincir bijuteri mağazasında, bu tarz ürünleri çok uygun fiyatlara bulabilirsiniz.


26 Kasım 2012 Pazartesi

Tasarımcımız Doğa, Bu Ay Sizin İçin Seçti...

Blogumun bu ay ki konuğu zevkli bir tasarımcı =) Sevgili Doğa Karaçetin!

Endüstriyel tasarım yapan Doğa ile Cumartesi günü Kadınların Modası okuyucuları için Nişantaşı'nda moda avındaydık =) Ve işte bakın sizler için neler avladık...

İlk durağımız, daha önce de moda çekimlerimizi gerçekleştirdiğimiz Teşvikiye Camii karşısında yer alan, Be Street Lady'di. Burada Doğa'nın ilgisini kollarında papağan motifleri bulunan bu triko çekti. Uygun fiyata sezonun trendlerini bu ve bu sıradaki diğer ufak butiklerde rahatlıkla bulabilirsiniz.

Fiyatı 150 TL

Kolundaki papağan detayına yakın markaj... 

Nasıl Kombinlerim?
Bu salaş ve dökümlü kazak için Doğa'nın hayalindeki kombin; lacivert şeritleri ile uyumlu lacivert bir tayt ve kırmızı yağmur çizmeleri oldu...

Daha sonraki durağımız ise ayakkabılarına bayıldığımız Nursace mağazasıydı. Doğa daha önce bu mağazadan çok çok uygun fiyata ne çizmeler, ne topuklular bulmuş. Buradaki favorisi ise bu sezon da sürekli görmeye alıştığımız metal detaylı ayakkabılardı. 

Nursace'de bulabilirsiniz. Fiyatı: 340 TL

Bu ayakkabıların bir de Converse'lere benzeyen şekilde, bilekli modelleri de vardı. Onların fiyatı ise 370 TL. Ancak tasarımcımız Doğa, bileksiz olanları tercih ettiğini söylüyor.


Nursace'nin 2 dükkan sağında, vitrinde bir de bu botlar dikkatimizi çekti. Burnu her ne kadar kaba olsa da, bu tarz metal detaylı botlar (özellikle de üzerlerinde kuru kafalar varsa) bu sene bir hayli moda. 

Fiyatı bilinmiyor :)

Nişantaşından sonra, akşamı Taksim civarında geçirelim diye düşününce biz de soluğu Galata Kuledibinde aldık. Daha önce Kuledibinde yaptığımız çekimlerde, Studio Rain'in ayakkabıları çok ilgi görmüştü. Bu sefer de her yerde görmeye başladığımız şu bıyıklar çıkmaz mı karşımıza =)



Cumartesi günü hava bir hayli yağmurluydu. Ee malum önümüz kış. O yüzden bu tarz eğlenceli ve baharlık ayakkabıları bir süre kenara bırakmamız gerekebilir diye düşünerek, Doğa sizler için renkli bir yağmur çizmesi seçiminde bulundu.

Nerede Bulurum? Galata Kuledibindeki butiklerde...

"Bu tarz renkli yağmur çizmelerini siyah taytlarla çok rahat kullanabilirsiniz." diye ekliyor Doğa...

Son mağazamızda, güler yüzlü satış danışmanları ile çok rahat bir çekim gerçekleştirdiğimizi de söylemeden geçemeyeceğim :) Burada Doğa'nın bir diğer gözüne takılan ise, mini mini Vespa'lı bu tatlı hırka oldu! 

Fiyatı: 65 TL
Cumartesi günkü moda çekimimiz, Kuledibinde muhteşem bir manzaraya ev sahipliği yapan Konak Cafe'de içilen kahveler ve bakılan fallar ile sona erdi :) Bir başka hafta da Doğa'yı blogumda kadın - erkek ilişkileri üzerine de ağırlamayı mutlaka istiyorum! Bence kendisinin inanılmaz tespitleri var, ve bunları tüm insanlıkla paylaşmak hem kadınlara hem de erkeklere ışık tutacak :)

Bir yazımı daha sonlandırırken; tüm okuyucularımıza neşeli, mutlu, sağlıklı, şık ve güzel bir hafta diliyor, sevgili Doğa'ya da kucak dolusu bir teşekkürler sepeti iletiyorum... 

23 Kasım 2012 Cuma

Doğru ve Açık Konuşmak Zor Zanaat

Geçtiğimiz gün bir TV kanalında milletvekillerimizden birinin konuşmasını dinledim. Daha doğrusu dinlemeye çalıştım...

Dün de iş gereği bir eğitime katılmıştım. Aynı şekilde burada da yapılan sunumları, başarı hikayelerini dinlemeye çalıştım. Üstelik sıradan çalışanların değil, birim/departman müdürlerinin, "işinin ehli" diyebileceğimiz kişilerin sunumlarını...

Fakat anladım ki; insan ne kadar dinlemeye istekli olursa olsun, eğer konuşmacı güzel konuşamıyorsa dinleyicide ne konsantrasyon, ne ilgi, ne de heyecan kalıyor. Yok. Gerçekten, mümkün değil dinleyemiyorum :)

Ve tüm bu başarısız sunumlar sırasında düşündüm ki; derdini, isteğini, yapılması gerekeni doğru ve açık bir şekilde ifade edemeyen bir insan her zaman eksik yaşayacak. 

Neden mi?

İnsanın istekleri ve ihtiyaçlarını gerçekleştirebilmesi için çevre ile iletişime geçmesi gerektiğine, daha önceki Gestalt Terapi yazımda değinmiştim. E peki şimdi bir düşünelim... Kendi duygu ve düşüncelerinizi doğru bir şekilde çevrenize iletemezseniz, çevreniz sizin duygu ve düşüncelerinizin farkına nasıl varabilir? Sizin ne istediğinizi, ne düşündüğünüzü net bir şekilde iletebilmeniz, taleplerinizin anlaşılmasının ve gerçekleştirilebilmesinin ilk adımıdır. Ve eğer siz bu ilk adımda sendelerseniz, devamının doğru bir şekilde gelebilmesi zor olacaktır. Bu tıpkı, kendi kendine ağlayan ve konuşamayan bir bebeğin derdini anlamaya çalışmaya benzemez mi?

İster iş hayatında isterseniz de özel hayatınızda olsun; öncelikle ne istediğinizi/düşündüğünüzü bilmek ve daha sonra da bunları doğru ve açık bir şekilde çevrenize iletmek, tüm mutluluk ve başarıların kapısını açacak öncelikli şeylerdir.

O zaman açık bir iletişim için neler yapılmalı? Neler yapılmamalı?

Konuşurken, kendinizden emin misiniz önce bir bunu anlayın. Gerçekten inanmadığınız ve doğru bulmadığınız şeyleri söylemeyin. Sizin inanmadığınız bir şeye başka biri neden inansın ki?

Konuşma yapacağınız kişi veya ortama göre; giriş yaparken kendinizi uygun bir şekilde mutlaka tanıtın. Örneğin; eğer size ciddi bir kalp rahatsızlığı ile gelen bir hastanız varsa ve siz de bu alanda ün yapmış bir kardiyologsanız; kendinizi "Ben doktor Ali" diye mi tanıtmanız daha uygun olur, yoksa "Ben Prof. Dr. Ali Diler, uzmanlığım kardiyoloji" mi demeniz daha uygun olur? Kendinizi uygun şekilde tanıtma konusu, mutlaka iş hayatınızda olmak zorunda da değildir. Örneğin bir konudaki fikirlerinizi beyan ederken de bu konu ile olan ilişkinizi öncesinde açıklamanız, konu hakkında hiç fikri olmadan konuşan biri gibi anlaşılmanızı engelleyecektir. Bu şekilde iletişim halinde olduğunuz kişi, size daha güvenle yaklaşabilecektir.

Konuşurken lütfen, aynı şeyleri tekrarlama huyunuzu bırakın. Çok haklı, çok sinirli, çok doğru bile olsanız aynı cümleyi araya birkaç farklı kelime serpiştirerek, biraz formatını değiştirerek 2-3 kere üst üste yenilemek karşınızdakini daha da gerecek ve konudan uzaklaşmasına sebep olacaktır. Örneğin; geçen gün izlediğim milletvekili tam olarak bu hatayı yapıyordu. Aynı şeyi, evirip çevirip, araya 2 yeni kelime ekleyip, hiç yoksa 4 kere söyledi. Ee bu sefer ben içimden ne dedim? "Bu adamın söyleyecek başka sözü yok herhalde, bir bunu öğrenmiş, aynı şeyi tekrarlayıp duruyor."...

En rahatsız olduğum diğer bir konu da "ıııııghhhhh"lar, "hani"ler, "işte"ler. Örneğin dün katıldığım sunumdaki bir konuşmacı tam olarak şu şekilde konuştu: "Ben işte XYZ Bankasında çalışıyorum. Banka'da 3.500 çalışan ve işte yaklaşık olarak 1.200 ATM'miz olduğu söyleniyor. Ama tabi işte çalışıyoruz, bu yıl 10-12 şube daha açıcaz." Gerçekten tam bir skandaldı :) Söyleniyor ne demek? Tam olarak bilmiyorsunuz herhalde... Neden ısrarla her cümlenin içine 1-2 "işte" sıkıştırıyorsunuz? Siz bir uzman olarak oraya konuşmaya gelmişsiniz, neden hangi bölümde çalıştığınızı ve ünvanınızı bizimle paylaşmıyorsunuz?

Aynı şekilde bir başka konuşmacı da sürekli olarak konuşurken "ıggghhhhh"ladı. Hatta yanımdaki dinleyici, sunumun yarısında dışarı çıktı ve geri geldiğinde benim hala oturduğumu görünce "Siz nasıl dayandınız, bu ne böyle ıghhh ıghhh" dedi :) Tabii ona blogum için gözlem yaptığımı söyleyemedim, ama gerçekten komikti.

Ve son olarak da; Türkçe yapılan bir sunum var önümüzde. İngilizce kelimeler kullanılmıyor. Sunum tamamen Türkçe. Bir sayfasında "BT çalışanları ...." yazıyor, ama okuyucu onu anlatırken "bi-ti çalışanları" olarak telaffuz ediyor. Neden? BT (Bilgi Teknolojileri) İngilizce kökenli mi? Hayır değil. İngilizce bir teknik terim mi? Hayır, değil. Ama tabii konuşmacı aralara İngilizce kelimeler sıkıştırınca daha havalı durduğunu zannediyor olabilir. Oysa ki çok yanılıyor. Mümkün olduğunca duru, herkesin anlayabileceği, çok fazla jargon içermeyen konuşmalar çok daha fazla kişi tarafından anlaşılabilecek, konuyu anlayabilen dinleyici de konuşmadan zevk alabilecektir.

Bence biri ile konuşurken veya bir sunum yaparken, günlük hayatta birilerine bir şeyler anlatmaya çalışırken, kendimizi bir de onun oturduğu koltukta oturtmalı ve dinleyicinin gözünden bakabilmeliyiz. Daha zengin kelimeler kullanarak duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade edebilmeliyiz. Bunun için gerekirse vakit buldukça pratik de yapabilirsiniz. Örneğin daha önce katıldığım bir çalışmada; "Kelime ile ifade edebileceğiniz hisleriniz nelerdir?" diye sorulmuştu. Kendi kendime biraz düşündüm ve ilk başta yalnızca 3 his yazabilmiştim ve resmen tıkanıp kalmıştım. Oysa ki insanın yalnızca 3 his üzerinden hayatını sürdürebilmesi çok da normal olmasa gerekti. Ve daha sonra acaba "his" kategorisine neler giriyor diye bir hayli düşünmem gerekti ve ancak bu şekilde listemi çoğaltabildim :) O yüzden kendi kendinize hitap, konuşma, yazma pratikleri yapmaya çalışabilirsiniz.


Çünkü konuşurken yalnızca söyledikleriniz değil, nasıl söylediğiniz, mimikleriniz ve el hareketleriniz de önemli... Örnek olarak Barack Obama'nın şu iki farklı duruşuna bakabiliriz. Hangi duruşun daha etkileyici olduğu aşikar.




Ben daha önce sıklıkla röportaj vermeye başlayan bir arkadaşımla, örnek bir röportaj yapıp, konuşmamızı video'ya kaydetmiştim. Daha sonra arkadaşım konuşmasını dinleyip, kendini izlediğinde "bu ne ya böyle, çok kötü konuşmuşum" demişti. Bir çok hatasını, yaptığı yanlış mimikleri fark etme fırsatı olmuştu. Sizler de ister ayna karşısında, isterseniz de fikirlerini samimi bulduğunuz bir arkadaşınızla video üzerinden bu tarz bir çalışma yapabilirsiniz :)

Evet, bu sefer ki yazım fazlaca iş hayatı üzerinden örnekler ile gelişti ancak bir başka sefere de daha duygusal ve günlük konuşma dilinden örneklerle gelmeye çalışacağım... Son olarak hepinize ilham verebilecek, güzel bir söz ile yazımı bitirmek istiyorum...






Konuşmadan önce düşünün... 

Doğru mu?
Faydalı mı?
İlham verici mi?
Gerekli mi?
Kibar bir üslubunuz var mı? 

15 Kasım 2012 Perşembe

Soket Çoraplarımı Nasıl Kombinlesem?

Henüz havalar çok da soğumamışken, sonbaharın son haftalarında soket çoraplarınızla farklı kombinler yapabilirsiniz.

İşte ilham alabileceğiniz bir kaç farklı kombin seçtik sizler için.

Ancak şunları da unutmamakta fayda var:

1) Bu tarz bir kombin yapmak istiyorsanız çorap ve ayakkabılarınızı  preppy diyebileceğimiz kıyafetlerle kombinlemelisiniz. Preppy kıyafetler nelerdir? Bebe yaka bluzlar, gömlekler... Şifonlu, dantelli daha "cici kız" diyebileceğimiz elbiseler...

2) Hiç şüphesiz ki bu tarz soket çorap ve platform ayakkabılarla yapacağınız kombinler tüm dikkatleri bacaklarınıza çekecektir. Eğer bacaklarım kalın, bacak boyum kısa gibi takıntılarınız varsa vücudunuzda daha çok beğendiğiniz bölümleri öne çıkartacak farklı kombinler deneyebilirsiniz :)













Bu Tarz Desenli Soket Çorapları Nerede Bulurum?

Penti ve Calzedonia özellikle hemen hemen tüm semtlerde bulunan zincir mağazalar. Bu mağazalardan çok uygun fiyata sezonun tüm trendlerini içinde barındıran modelleri bulabilirsiniz. Biraz yaratıcılıkla çoraplara inci, boncuk veya payet/pul da işleyebilirsiniz isterseniz :)


Bu Tarz Ayakkabıları Nerede Bulurum? 

Benim öncelikli olarak tavsiyem Türkiye'nin hemen hemen tüm şehirlerinde olan mağazalar. O yüzden; Nine West, Hotiç, İnci, Steve Madden, Bambi zincirleri bu mağazalardan sadece bir kaçı. 

12 Kasım 2012 Pazartesi

İhtiyaçlarımızı Belirleyebilmek ve Karşılayabilmek Üzerine

Hepimiz yaşamımızı devam ettirebilmek için ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız, değil mi?

Örneğin acıktığımızda yemek yeriz, susadığımızda su içeriz, kendimizi yalnız hissettiğimizde arkadaşlarımızı veya ailemizden birilerini ararız...

İşte tüm bu ihtiyaçlarımızı karşılamak için yaptığımız eylemler bizi denge haline getirir. Eğer ihtiyaçlarımızı doğru bir şekilde belirleyemez ve bu ihtiyaçları karşılayamazsak da dengemizi kaybederiz. Herhangi bir ihtiyacın ortaya çıkmadığı durumda ise, kişi, yani organizma denge halindedir. Ve tabii organizmanın karşılanması gereken çok çeşitli ihtiyaçları olduğundan bu denge hali çok uzun sürmez ve bir ihtiyacın ortaya çıkması ile bu denge bozulur.


Sağlıklı bir kişinin yapması gereken ihtiyaçlarını doğru olarak belirlemesi ve bu ihtiyaçları karşılamasıdır. 

Neden ihtiyaçlar doğru olarak belirlenmelidir? Yada ihtiyaçlarımızın doğru olarak belirlenmesini engelleyen şeyler nelerdir? 

Öncelikle şunu bilmemizde fayda var ki; olgun olmayan insan ihtiyaçlarını doğru belirlemekte zorluklar çekmektedir. Olgun olmayan insandan kastımız nedir? Çevresinin düşünceleri ve bakışları sebebiyle kendini bastıran, sürekli olarak birilerinin ilgisine, sevgisine ve onayına ihtiyacı olan insanlardır. Nasıl ki çocukluk dönemlerimizde sorumluluk almak gibi bir zorunluluğumuz yoksa, olgunlaştıkça da insanın sorumluluk almayı kabullenme isteğinin artması beklenmektedir. Olgun olmayan insanlar da bu şekilde sorumluluk almaktan kaçan kişilerdir.

Bunu birkaç örnek ile açıklamakta fayda var. Örneğin; eşinizle kavga ediyorsunuz ve bir anda kendinizi tutamayarak ona tokat atıyorsunuz. Bu durumda aslında siz kendisi ile yapıcı bir şekilde konuşmak yerine, ona tokat atmayı tercih etmiş oluyor ve bu durumun sorumluluğunu alıyor olmalısınız. Ama genellikle bizler ne yaparız? "Kendimi tutamadım, beni çok sinirlendirmişti, bir anda tokat atıverdim." deriz. Sanki ona o tokatı atan kişi siz değil de, bir başkasıymış gibi sorumluluğu üstünüze almaktan çekinirsiniz. Sorumluluk almaktan kaçınmak ve yaptığınız tercihlerin kendi seçiminiz olduğunu kabullenmemek (biraz komik gelecek kulağa) ancak hiç olgun bir davranış değildir. 

Aynı şekilde hayatımızda hep hayalini kurduğumuz ancak yapamadığımız şeylerin sorumluluklarını başka kişilere yüklemek de bu şekilde bir davranıştır. Örneğin; "Her zaman bir sinema yıldızı olmak istemişimdir, ancak babam bir türlü konservatuara gitmeme izin vermedi." gibi. Aslında kişinin ihtiyacı olan belki de kafasında kurduğu hayalleri gerçekleştirebilmek, bunlar için çaba sarf etmektedir. Ancak dışarıdan gelen "babam ne der", "aç kalırım", "yapamam ki, sinema yıldızı olmak için ne yollardan geçmek gerek" düşünceleri kişinin bu ihtiyacını karşılamasını engeller ve ihtiyacın doyuma ulaşmaması sebebiyle de kişinin dengesi bozulur. 

İşte bu noktada da, olgun olmayan kişilerin dengelerinin neden daha kolay bozulabileceğine geliyoruz. Çünkü olgun olmayan kişiler, ihtiyaçlarını doğru olarak belirleyememe eğilimine sahiptirler. Her an ihtiyaçları değişebilir. Ve tabii ki her ihtiyaç karşılanamayabilir. Bu durumda da kişinin kolaylıkla dengesi bozulabilir. 

Bunun yanı sıra sağlıklı bir kişi kendisi için hangi yiyeceklerin, kişilerin, durumların, uyarıcıların vb. besleyici, hangilerinin ise zehirleyici olduğunu farkedebilir. Benim önerim ihtiyaçlarınızı şekillendirirken bunların sizi ne kadar besleyeceği veya zehirleyeceği konusunu da düşünmeniz olacaktır.

Tabii burada karşılaşılan bir diğer zorluk daha vardır. Bazı ihtiyaçlarımız; susadığımızı ve acıktığımızı farketmemiz gibi fiziksel ihtiyaçlar duygusal ihtiyaçlara nazaran daha kolay bir şekilde anlaşılabilir. Ancak bazı ihtiyaçların özellikle bazı kişiler tarafından keşfedilebilmesi daha zordur. Örneğin; hayattaki yaşam amacını, kendisini nelerin mutlu ettiğini, nelerin üzdüğünü, duygularının neler olduğunu kavrayamayan insanların duygusal ihtiyaçlarını keşfetmesi daha uzun bir çaba alabilmektedir. Bu şekilde itiraf edilemeyen ihtiyaçlarda insanın dengesini bozmasına sebep olabilmektedir. 

Bunu da bir örnekle açıklamakta fayda var. Örneğin; ilişkisi kangren olmuş bir arkadaşınızla konuşuyorsunuz. Ve ona, "Sen Mehmet'e karşı ne hissediyorsun?" diye soruyorsunuz. Ve bir anda arkadaşınızdan "Yani çok iyi bir çocuk ama sanırım uyuşmuyoruz. Ailesi beni çok rahatsız ediyor, maddi durumu desen pek yerinde değil. İş hayatında benim bir erkekten beklediğim kadar hırslı değil. Sanırım bu iş bu şekilde ilerlemeyecek." diye bir yanıt alıyorsunuz... Peki siz ne sormuştunuz? "Sen Mehmet'e karşı ne hissediyorsun?". Ama aldığınız cevap ise hislerden tamamen farklı olarak kişinin düşüncelerini içeriyor. Bu örnek, duygularının farkında olmayan kişilerin genellikle "ne hissediyorsun?" sorusuna "ne düşündüklerini" söyleyerek cevap verdiklerini göstermektedir. 

Bazı kişiler ve genellikle toplumumuz tarafından, duygusal olmak kötü bir özellikmiş gibi düşünülmektedir. Ancak bu doğru değildir. Çünkü kişinin fiziksel ihtiyaçları olduğu kadar duygusal ve ruhsal ihtiyaçları da olacaktır. Ve bu ihtiyaçların doğru bir şekilde belirlenebilmesi, karşılanabilmesi ve kişinin doyuma ulaşabilmesi için duygusal yönden de kendine karşı açık olması gerekmektedir. 

Dolayısıyla daha sağlıklı ve mutlu bireyler olunabilmesi için;

1) Öncelikle kişinin daha olgun olması gerekmektedir. Bu nasıl sağlanır? Tercihlerinin sorumluluğunu üzerine alarak, olan olaylar karşısında yaptığı hataları veya doğru hareketleri kabullenerek... Sürekli olarak insanların onayına, sevgisine ve ilgisine ihtiyaç duymadan kendi kararlarını vererek gibi. 

2) İhtiyaçlarını doğru bir şekilde belirleyebilmesi gerekmektedir. Bulunduğu çevre, temas halinde olduğu kişiler, duygusal yapısı gibi faktörlerin ihtiyaçları belirlemede ne kadar önemli olduğunun farkında olunmalı. Çünkü bir noktada da, sizin ihtiyaçlarınız başka kişileri rahatsız edebilir veya onların yaşamları ile zıtlaşabilir. Bu noktada da her ihtiyacınızın gerçekleşemeyebileceğini kabullenmek (ancak gerçekten kabullenmek), dengenizin bozulmasını engelleyecektir. 

3) Bir ihtiyacınız ortaya çıktı... Olgun ve sağlıklı bir insansınız... Şimdi bu ihtiyacı karşılamak için aksiyon almak ve doyuma ulaşmanız gerekiyor. (Fiziksel ve duygusal anlamda ihtiyaçların karşılanması için uygulanabilecek bir çok farklı teknik bulunuyor, o yüzden bu teknikleri bir başka yazımda ele alacağım ) 

4) İhtiyacınız karşılandığında, doyuma ulaşırsınız ve dengenizi bulmuş olursunuz. Bu şekilde tamamlanan her ihtiyaç sizi daha iyi, mutlu ve özgür hissettirecektir. Çünkü tamamlanmamış işler, tamamlanan işlere nazaran kişinin kafasını daha çok meşgul etmekte ve dengesini bozmaktadır. 

5) İhtiyaçlarınızı belirlerken gerçekten kendi içinize dönmeniz ve kendinize karşı samimi olmanız çok önemli. Hep söylenen konu; çevrenize, temas ettiğiniz insanlara da önem vermeniz evet. Ancak tüm çevreniz nezih bir semtte güzel bir evde oturuyor, güzel bir arabaya biniyor, kariyer hayatında çok başarılı, iki tane tatlı mı tatlı çocukları var diye kendi ihtiyaçlarınızı da bunlarmış gibi kabul etmeye zorlamayın. Dünyada kaç milyon insan yaşıyor ve tüm bu insanlar da birbirlerinden farklı. Her birimizin farklı ihtiyaçları olması da çok doğal. Unutmayın, bir çok maddi imkana sahip olmasına rağmen; hayattaki amacını bulamamış ve bu yüzden de mutsuz yaşamaya devam eden (ve en kötüsü de ilerleyen yaşlarına rağmen bunu kendilerine itiraf edemeyen) bir çok insan var. O yüzden ihtiyaçlarınızı ve önceliklerinizi belirlerken kendinize karşı dürüst olun. Olmadığınız biri gibi davranmak yerine, kendinizi olduğunuz gibi kabul edin. 

Editörün Notu: Bu yazı Doç Dr. Ceylan Daş'ın Gestalt Terapi kitabından edindiğim fikirlere dayanarak yazılmıştır. Tamamen kendi yorumlarımı içermekte olup, tedavi amaçlı kullanılmamalıdır. 
Gestalt yaklaşımı günümüzde yalnızca ruhsal sağlık problemleri olan kişiler için değil; aynı zamanda kişisel gelişim ve iş hayatında başarı için de kullanılmakta, bu kapsamda dünyanın farklı noktalarında bir çok workshop yapılmaktadır. 

İlgilenenler; Gestalt yaklaşımının fikir babası Fritz Perls tarafından kurulan Esalen Enstitüsünü inceleyebilirler. http://www.esalen.org/ Bu tarz workshoplara "kafayı kıranlar" gider diyenlere de bir güzel cevap benden. Esalen California'nın en güzel noktalarından birinde Big Sur'da kurulmuş bir enstitü. İnanın tonlarca paranız olsa bile burada yapılan workshoplara katılabilmek her baba yiğidin harcı değil; çünkü aylar öncesinden rezervasyonlar doluyor. Zira bu çalışmalara rağbet büyük :)




Ve yazımı da, son olarak çok inandığım bir söz ile bitirmek istiyorum.

"Tüm ihtiyacınız olan, daha azı."