12 Ekim 2012 Cuma

Kuşlar da Gitti

"O zamanlar her gün binlerce kuş tutulurdu Florya düzlüğünde, binlerce kuş götürülürdü İstanbula, Eyüp Camisinin, Yeni Caminin, Sultan Ahmedin, Ayasofyanın, Mihrimah Sultanın, Fatih Camisinin önüne: Azat buzat, beni cennet kapısında gözet... İnsanlar saldırırlardı kafeslere, birbirleriyle yarışırlardı bir kuş satın almak için. O zamanlar kuşçular İstanbula kuş dayandırmazlardı. Kiliselerin, havraların önünde de her gün binlerce kuş kafeslerinden, üstlerine dualar okunup salıverilir ve arkalarından, özgürlüğe kavuşmuş sevinçli kuşların, kıvançla umutla bakılırdı.

O zamanlar kuşçuluk çocuklar için bayağı karlı bir işti. O zamanlar insanlar, daha iyiydiler denemez, kim bilir, ama daha başkaydılar. Belki de kuşları daha çok seviyordular. Belki de yürekleri yufka, daha acımayla, daha sevgiyle doluydular. Belki de doğayla daha yakındılar, kim bilir... Şimdiki insanlara vız geliyor kafeslerde küçücük kuşların ölmesi. Kiliselere, havralara artık uğrayan kalmadı, pazardan pazara, o da birkaç kişi, ölümden ölüme, o da birkaç kişi. Camilerden çıkan çember sakallı, başları inadiyeli korkunç öfkeli yüzleriyle diş gıcırdatanları, bu o güzelim Süleymaniyenin güler yüzüne hiç yakışmayan asık, ölüm suratlılar mı acıyacak kafesteki küçücük kuşlara da, azat buzat eyleyecekler... Heheeey, vay anam vay! Belki Eyüpte, Eyübün fahir fıkarasında kaldı azıcık acıma... Bir de Taksimde... Taksim kentin en kalabalık yeri, o kadar kalabalığın içinden birkaç insana benzer insan çıkmaz mı birkaç kuruş vererek, şu küçücük kuşları sevinç içinde kalarak, kıvançtan dört köşe olarak salıverecek?
"Taksimden, bir de Eyüpten başka yerden umut yok."
"İnsanlık öldü mü?" dedim.
"Yok," dedi, "ölmedi, ölmedi ama, birşeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?"
"Nerede kaldı acaba?"
Mahmudun yüzü bir sevinç ışığında şakıdı. İnsanlık belki Mahmudun bu ağız dolusu gülüşünde, bu yürek dolusu sevincindedir, kim bilir, belki...
"Kuşlar da gittii" dedi Mahmut.
Sonra hiç konuşmadık. Kuşlar da gitti, kuşlarla birlikte de... Ne olacak, kuşlar da gitti."

...

"Günler yıllar geçtikçe dikenlik küçüldü, Şenlikköy, Yeşilköy, Ambarlı, Cennet Mahallesi, Telsizler, Menekşe, Florya, Basınköy kuruldu. Floryanın o güzelim menekşe dolu koyağına çirkinin çirkini beton apartmanlar yığdılar. İşte kuşlara bu küçücük yer kaldı, denizle orman, Menekşeyle Basınköy arası... Ve kuşlar her yıl gelip bu küçücük dikenliğe sığınıyorlar. Geçen yıl bu dikenliğin sahibi de burasını, parselledi, metrekaresini üç yüz, beş yüz liradan okuttu yeni zenginlere... Altına hücum gibi, arsaya hücüm başladı İstanbulda... Bir karış arsa için İstanbulun bu aç gözlü canavarları biribirlerinin gözlerini oyacak, birbirlerinin ırzlarına geçecek, biribirlerini boğazlayacak, kıtır kıtır kesecekler. Bir avuçluk arsa toprağı için. Gelecek yıl işte burada, şu bakır rengi dikenliğin yerinde için bulanmadan bakamayacağın çirkin beton apartmanlar, villalar yükselecek. Sokaklarında yalnız birbirlerine gösteriş yapmak, para para, yalnız para kazanmak için yaşayan, insanlıklarını unutmuş yaratıklar caka satacaklar. Otomobiller yüz elli, iki yüz kilometreyle Londra asfaltında insan ezerek buraya girecek... Belki kuşlar çok derin, eski bir içgüdüyle buraya, o zaman kesilmiş olacak olan şu ulu çınarın üstüne, göğüne uğrayacaklar bir an duraklayıp bir şeyler arayacak, bir şeyler anımsamaya çalışacaklar, beton yığını evlerin üstünde küme küme dolaşacak, konacak bir yer bulamayıp bir uzak keder gibi başlarını alıp çekip gidecekler.

"Dur Mahmut, dur, eyleme."

"İstanbul şehrinin bir daha falına bakmak gerektir. Son  bir kez daha..."

- Yaşar Kemal, Kuşlar Da Gitti

Editörün Notu: Belki sizin de bir kez daha falına bakmak istediğiniz bir şey, bir şehir, bir olay olabilir. Sanmıyorum ki 2. fal bakışınızda değişsin, ancak içinizde kalacağına gidin bir bakın bakalım; kuşlar da gitmiş mi gitmemiş mi.

Hiç yorum yok: